10 ve 11. Sezonlarda Ters Giden Her Şey

Kimisi ‘Kadın Doktor‘u suçladı, kimisi oyunculukları, kimisi ise Chris Chibnall‘ı. Peki 10 ve 11. sezonlarda ters giden şey aslında neydi?

Her şey belki de 13. Doktor’un kim olacağı dedikoduları ile başladı…

Herkesin kafasında belirli adaylar varken olağan şüpheliler listesine girmeyi başaran, kendisi fiziken küçük ama yeteneği devasa biri tüm matematiği aştı: Jodie Whittaker. Black Mirror, Broadchurch gibi iddialı yapımlardaki ve tiyatro sahnesindeki eşsiz performanslarıyla dikkatleri üzerine zaten çekmişti.

Yeni Doktor’un kadın olacağı resmiyet kazandığında Whovianlar neredeyse bin parçaya bölünmüştü. Cinsiyetçiliğin dibine vursalar da “Kadın olması sorun değil ama o bilirsiniz, bir kadın!” diyenler, daha yaşlı bir Doktor isteyenler, kamu spotu arzusunda olanlar falan filan ve bir de “Vay canına, sonunda gerçek bir meydan okuma” diyenler oldu.

Modern Seri ile, hatta belki de daha genç oyuncuların Doktor‘u canlandırdığı dönemde diziye başlamış olan taze hayran kesim bu haberle beyninden vurulmuşa döndü.

Nasıl olmuştu bu şimdi? Ve neden olmuştu?

İşin özünde; Doktor’un bir kadın oyuncu tarafından canlandırılması planı, Klasik Seri’den beri vardı. Ne yazık ki, o dönemlerde dizinin kendisi bile kısıtlı vizyonlu söz sahibi kişilerce ‘gereksiz bir harcama‘ olarak görülürken bu zordu. En azından erkek egemen ortam korunarak dizinin bastığı zemin sağlam tutulmaya çalışıldı. Ne yazık ki; çok da uzun olmayan bir dönem sonrasında BBC İdaresi kaynaklı sebeplerle dizi, Modern Seri’ye dek köşesine çekilmek zorunda kaldı.

Yeni dönem, daha genç zihinler ve daha iyi… her şey ile geri dönen dizi, kendini hatırlattı ve birtakım kamu spotu sezonlar (Evet, Bill ve saniye başı hatırlattığı homoseksüelliği) atlatıldı. Artık uzun zamandan beri kenarda sinsi sinsi bekleyen ‘Kadın Doktor‘ fikri gerçekleşebilirdi. Güzel de oldu. İlk Kadın Doktor için seçilen oyuncu ise oldukça isabetli bir seçim olmuştu.

Neden Jodie Whittaker?

Bunu bir örnek üzerinden anlatsam daha iyi olacak sanırım. Jodie’yi Broadchurch dizisinde izlemiş olanlar bana hak verecektir. O, muazzam bir oyuncu. Role girmesi, roldeki karakter haline gelmesi, davranış şekli… son derece başarılı. Broadchurch’de oğlu kaybolmuş, ardından oğlunun ölüm haberini alması yeterince kahredici değilmişçesine bir de bunun şüpheli davasıyla uğraşmak zorunda kalan bir orta direk anneyi canlandırmaktaydı.

Anne olmak ve anne rolü yapmak düşündüğünüz kadar birbirine yardımcı olan iki nokta değil. Evladının gözlerine bakışı ile bir başkasının çocuğunun gözünün içine bakışı başkadır ebeveynlerin. Bir başkasının çocuğu için, gerçekten de annesiymiş gibi yapmak bir yetenektir. Zira, karakterin oğlunun öldüğünü öğrendiği sahne beni bu bağlamda çok etkilemiştir. Jodie bu sahne için özellikle hazırlanmış olmalı.

Sesi kapatıp da sahneyi tekrar izlediğinizde karşınızda haberlerden bir kesit izler gibi oluyorsunuz. Evladını kaybeden annenin acı anları… O gam ve keder öylesine doğal duruyor ki, dizi gerçekliğine dalmamak elde değil.

Black Mirror’daki performansına bir şey demiyorum; izleyip görüyorsunuz. Ve hatta vaggı vaggı vaggo… *

Kendisi için sözlüklerden birinde bir gereksiz saniye başı kadın olduğunu belirtip durdu.” (Orada daha kaba bir uslup ile yazılmıştı.) demiş. Jodie’yi izlerken bir kadın izlediğimi hiç hissetmedim. Kimse bunu yüzümüze savurup durmadı. Sadece bir iki sahnede, ‘Ah evet, kadın demem lazımdı kendimden bahsederken…’ dedi.

Çünkü bu saçma yorumu yazanlar gibi sınırlı entellektüel zekalaya sahip kişiler “mankind” sözündeki “man”i sadece ‘erkek’ olarak çevirebilecek becerideler. Oysa ki “man” cinsiyetten öte olarak ‘insan’ anlamına gelmektedir. “mankind” ise insan türü demektir. Cehalet sorun değil ama yarım bilgi ne kadar utanç verici. Başkası adına utanç duydum o yorumu okuyunca. 

Bana Doctor Who Oyunculuklarından Bahset

Netflix’in Ragnarok isimli dizisini izlemediyseniz bile Herman Tømmeraas‘ı tanıyorsunuzdur. Son dönemde Türkçe diline dair telaffuz denemeleri ile sempati kazanmıştı. Ona Türkler tarafından bu sempatiyi kazandıran yayında Ragnarok’daki oyunculuğunun doğallığından bahsedildi. Herman’da bu doğal oyunculuğun sırrının kendi yeteneğinin de ötesinde, yönetmen Mogens Hagedorn‘ın çalışması sayesinde olduğundan bahsetti. “Senaryonun içindeki gerçeklik kilidini kırdı ve bize bu yönde çok başarılı direktifler verdi. Önerileri sayesinde elimizden geleni yapabildik ve sonuç bu.” dedi.

Film veya dizi sektörü içinde çalışanlarınız ya da bu yönde ilerlemek isteyenleriniz bilir ki, dizinin kalitesine en can alıcı şekillendirmeyi yapan yönetmendir. Yönetmenin senaryoya hakimiyeti ve oyuncularla olması gereken iletişimi ne kadar iyi olursa, yapım o kadar başarılı olur. Yönetmen, oyuncuya sahneleri açıklar; olması gereken hisleri, ifadeleri ve beklediği enerjiyi anlatır. Oyuncu da bu yönergeleri takip ederek oyunu verir. Yani yönetmen; görüntü kalitesinden ziyade oyunculuk kalitesinde katkıda bulunur. Görsel kaliteyi ise görüntü yönetmeni halleder.

Yani kabaca anlatımı budur.

Ben, oyuncuların bireysel olarak farklı projelerdeki performanslarına baktığımda hiçbir kötü oyunculuk görmedim. Fakat aynı oyuncuları, özellikle de 11. sezonda izlerken hayretler içinde kaldım. Jodie’nin yine de iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. İkinci bölümünde Doktor olduğunu hissettirebilmişti çünkü. Bu kadar başarılı bir oyuncunun, oyunculuğunun at koşturabileceği Doctor Who gibi bir yapımda nasıl bu kadar mütevazı kaldığına şaşırdım.

Sebebin yönetmenden kaynaklandığı bariz.

Sadece yönetmen de değil, görüntü yönetmeni de üstüne tuz biber ekiyor. Oyuncuların yüzlerine gereksiz yakın çekim alınması, önemli bir panoramik anda ısrarla oyuncunun gözlerine sabitlenilmesi Kill Bill‘de yaşadığım krizi anımsatıyor. Oyuncular hoş insanlar. Fakat olayların kırılma noktası Jodie’nin gözenekleri içerisinde yaşanmıyor.

Kpop müzik yarışmalarını izleyenlerin aşina olduğu bir konu vardır. Belirli bir kanalın kameramanları o denli projeden uzaktır ki, performans esnasında vokal bölümü olan üyeyi değil, kâh dekora, kâh başka bir üyenin kostüm detayına pan atmaktadır. Bunun yüzünden ciddi ciddi protestolar gündeme gelmiştir. Çünkü program; yönetmen ve görüntü yönetmeninin iş tanımında grupları, üyeleri ve o programda performe edilecek şarkıdaki üye satır sırasını takip etmektir.

Dizide de yaşanan tam olarak bu. Sadece estetik amaçlarla çekim yapılmış. Hikayeyi kabartmalı harita gibi önümüze sermesi gereken ekiplerin Jodie’nin yüz haritasına odaklanması ne yazık ki bağlantımızı koparma noktasına getirdi.. kısa bir anlığına.

Chris Chibnall Yazarlıkta Bir Dahi… Mi?

Bazı etkileşimli ortamlarda, Chibnall’ın uzmanlık alanının dram olduğu ve bu yüzden Doctor Who‘da etkili olamadığı gibi yorumlar okudum. Bu, gerçekle taban tabana ters bir yorum bence. Chibnall giriştiği bu işe son derece hakimdi. Mütevazılık yaptığı hiçbir saniyeye kanmayın, onun gibi hırslı bir adam yaş tastaya basmaz.

Bu noktada bir parantez açmak istiyorum.

Sözüm, sezon ya da bölüm atlama sevdalısı kesime.

Diziyi atlayın daha iyi. Çekinmeyin. Tüm diziyi atlayın.

Zaten atladığınız koskoca bir klasik seriyi atlayıp bugüne geldiniz. Akışı takip edemeyip kendinizce eleştirecekseniz, pas hakkınızı kullanma hakkınızı kullanabilirsiniz.

“Sen 11. sezon hikayelerini savundun!”

En son yayınlanan sezondaki hikayeler aslında gayet de derinliği olan hikayelerdi. Örneğin; Yaz’ın bir müslüman olarak, öldüğünü sandığı zaman gittiği yerde ona o yaşına dek anlatılan ve kabul ettiği ölümden sonraki yaşam ögelerinden hiçbir şeye rastlamaması, sadece bir boşluk olması konusu. Ortada daha büyük bir mevzu dönerken arada kaynadı ama bu an, Yaz’ın sezon sonunda doğru ansızın yükselen karakter gelişim tablosunun ilk adımı oldu. Gittiği yerin “diğer taraf” olmadığını, ölmediğini ve dolayısıyla halen inançlarının kendisine göre geçerli olduğunu sindirmesi için iki bölüm geçmesi gerekti.

Sezon hikayelerinde fazlaca alt metin vardı. Ve bir o kadar da Klasik Seri göndermesi mevcuttu. Bunları bilmeyen seyirciler hikayelerin tamamlanmasında bir boşluğa girdiler. Eksik bildikleri tempoyu, “düzensiz ve düşük” ilan ettiler. Gözlemlemesi üzücü ve sinir bozucuydu. Buraya dek neden bahsettiğimi bilenler “aynen” derken, bilmeyenler “bu ne?” diyor…

Bana göre en ayan beyan gönderme Tissue Compression Eliminator’dü. Hani şu Efendi’nin milleti mimari proje modellerindeki miniminnacık insanlara dönüştürdüğü cihaz.

Bir diğer bariz gönderme ise Zamansız Çocuk‘un kendisiydi. Zamansız Çocuk; dönemin metin editörü Andrew Cartmel‘ın “Cartmell’s Master Plan” projesindeki bir unsurdu. Doktor’un geçmişine dair hikayesini daha da genişletmek ve gizemli hale getirmek  amaçlı olarak elinden geçen metinlere minik minik ipuçları koymasına verilen isimdi.

Yetmedi mi? Bir örnek daha!

Efendi’nin 77 yıl Dünya’da beklemesini eleştirenler oldu. Bu kadar uzun süre sabit olarak kalması bazılarını şaşırttı. Bu konuya dair bir haber yapmıştık. Efendi’nin Dünya’da geçirdiği 77 yılını anlatan bir kitap yayınlanacak demiştik hani… yani, bu bilgi Chibnall‘ın bir sallamasyonu değil. Evrene dahil. KDV’siyle birlikte evrenin içinde.

E Yani?

  • Yönetmenin senaryoyu bir pazar sabahı kahvaltısında gazete okur gibi okumasından sebep olarak anlayamayışı.
  • Anlamadığı senaryoyu oyuncuya aktaramayışı
  • Doctor Who evrenine dair atlanan ve/veya bilinmeyen bilgiler
  • Oyunculuğuna ket vurulan zavallı oyuncular
  • Yeni yetme ve aşırı heyecanlı düğün kameramanı gibi aksiyon sahnesi kuran görüntü ekibi.

Sezonu harcayan şeyler bunlardı. Fakat birçoğunuz cinsiyetçi yaklaştı, oyunculuklara kabahat bulundu vesaire… Bu tarz yersiz eleştirileri okurken ve gözlemlerken bildiğim her şeyi sizlere aktarmak istedim.

Gün gelip de BBC kantininde başyazar ve BBC’nin sahibinin birbirlerine avokado fırlattıkları, fırlatılan avokadoların havada çarpışıp bir guacamole sosuna dönüştüğünü ve bu sosu BBC sahibi daha çok yedi diye Chibnalll’ın rest çektiğini, bu sebeple sezonların kötü olduğunu yazan çizen olursa inanmayın diye açıklamak istedim. Bizim gayemiz sizlere en doğru bilgiyi sıfır hayran hikayesi enerjisi katmadan iletmek.

Görüşlerinzi bekliyoruz. Yorumlarınız bizler için son derece değerli.

Sevgilerimle,Duha.

* YouTube’da “ilk defa şelale tanıtan dayı” olarak arama yaptığınızda ulaşabileceğiniz videoya gönderme.

You may also like...

2 Responses

  1. Kerim Demirkaynak dedi ki:

    İyi güzel de Jodie Whittaker da kusursuz değildi, kadını pek çok övmüşsünüz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir