“BİR GARİP NORVEÇ KÖYÜ” – 11×09 İNCELEMESİ

11. sezon incelemelerime, ilk izlediğimde hiç beğenmediğim bir bölümle başlıyorum. İzledikçe aslında sezonun en iyi ve kendini tekrar tekrar izletebilecek bölümlerinden biri olduğunu anladıım. Dokuzuncu bölüm incelememle karşınızdayım.

Bölümün başında, ekibin bilmedikleri bir bölgeye geldiğini ve Doktor‘un toprak yiyerek nerede olduklarını anladığını görüyoruz. 13‘ün böyle özelliklerle sempatik hale getirilmesini, fazlaca kullandığı mimiklerine tercih ederim şahsen. 10 ve 11. Doktorlar’ın bir şeyleri yalayarak ne olduklarını anlayabilme özelliğine benzettiğim için belki de, toprak yeme olayını sevdim. Doktor toprak yemeye devam ederken bir koyun görüyor ve 193 yıl sonra yaşanacak bir kıyımdan bahsediyor: Woolly İsyanı.

İnsanlar ve koyunlar arasındaki bu savaştan, şahsen, koyunların galip gelmesini umuyorum. Hep insanlar hayvanlara eziyet edecek değil ya!

Toprağı Ye, Köyü Gör

Doktor toprak yedikçe adeta navigasyon alanı genişliyor ve yakınlarda bir alpaka çiftliği olduğunu söylüyor. Ryan‘ın ise yakınlardaki evi görmesi için toprak yemeye ihtiyacı olmuyor. Evin garipliğini hisseden Doktor ve arkadaşları evi kontrol etmek üzere yola koyuluyor. Evin her yerinin kapatılmış olması ve evde birinin bulunması ekibi harekete geçiriyor ve eve giriyorlar. Çok geçmeden de evde kimin olduğu anlaşılıyor; o soğukta hiçbir şeyin çalışmadığı bir evde yapayalnız kalmış bir çocuk.

Graham da çocuğun zor durumda olduğunu anlıyor ve aslında kendisi için yanında taşıdığı sandviçi çocuğa veriyor. Hatırlarsanız, Rosa bölümünde Graham‘ın acıktığında nasıl huzursuzlandığını görmüştük. Yaşlı bir adamın Doktor‘un yol arkadaşı olması fikri de bu yüzden hoşuma gidiyor açıkçası. Sürekli genç ve güzel kızların Doktor‘a trip atmasını izlemektense, aç kaldığı için huysuzlanan ihtiyar bir yol arkadaşını izlemek benim için daha keyifli. Graham‘ın tedbiri de böylece zor durumdaki birine fayda sağlıyor. Ryan ve Yaz‘ın herhangi bir fayda sağlayamaması da sinir ediyor tabii. Anca bön bön baksınlar...

 

Hanne ve Hikayesi

Evdeki çocuğun kim olduğunu da bu arada öğreniyoruz: Hanne. Hanne‘in durumunu daha beter hale getiren iki şeyi daha öğreniyoruz, kız görme engelli. Ve babası kayıp. Kız, babasını bulmalarını rica ederken babasıyla sorun yaşayan bir karakter olan Ryan‘ın olaya karşı kayıtsızlığı Hanne ve ekibi rahatsız ediyor. Hanne eve bir yaratığın girdiğini ve babasının ondan sonra kaybolduğunu söyleyince Doktor harekete geçip görev dağılımı yapıyor ve Ryan‘la Yaz‘ı evin diğer kısımları araştırmaya gönderiyor. Kendisi de Graham‘la beraber Hanne‘in başından geçenleri öğrenmeye çalışıyor.

Sonuç olarak kızın annesi vefat etmiş, babası kayıp, kendisi görme engelli ve evin yakınlarında bir yaratık var. Ormandan sesler gelmeye başladığında herkes eve kaçıyor, Graham da üst kata çıkıp etrafı kontrol ediyor. Kontrol ederken odadaki aynada kendisini görmemesi doğal olarak onu şaşırtıyor ve can alıcı soru yanına gelen Ryan‘dan çıkıyor:

“Vampir olsaydık haberimiz olurdu, değil mi?”

Aynanın aslında bir portal olduğu anlaşılıyor. Peki Doktor bu portaldan geçmezse olur mu? Olmaz. Doktor aynadan geçeceğini söyleyince herkes arkasından geleceğini söylüyor ama Doktorbana kalırsa bile isteyeRyan‘ı Hanne ile bırakıp Yaz ve Graham‘la portaldan geçiyor. Geçmeden önce de bazı uyarılarda(!) bulunmayı ihmal etmiyor.

Yedi Karınlı Ribbons’ın Haylazlıkları(!)

Mağaramsı bir yere giren Doktor-Graham-Yaz üçlüsünü Yedi Karınlı Ribbons isimli bir yaratık karşılıyor. Oraya nasıl geldiği belirsiz olan bu yaratığın tasarımını beğenmekle birlikte, mağaradaki güve sürüsü hiç hoşuma gitmedi. İnanır mısınız, en irrite olduğum şeylerin başında örümcekler, ikinci sırasında da güveler gelir. Ve ben bu sezonda ikisinden de bol bollll gördüm…

Ribbons, 13‘ün soniği karşılığında ekibi Hanne‘in babasına götüreceğini söylüyor ve yolculukları başlıyor. Onlar Erik‘e doğru yürürken Ryan da Erik‘in çevirdiği numarayı öğreniyor. Görme engelli kızına yaratık hikayesini anlatıp evin etrafına hoparlörler koyup onu korkuttuğu anlaşılıyor. Ryan bunu Hanne‘e anlatmaya giderken, Hanne babasının peşinden gitmek için Ryan‘ı bayıltıyor. Doktor da Ribbons‘tan nerede olduklarını öğreniyor sonunda: Antizon.

Ribbons da bu arada açgözlülüğünün kurbanı oluyor. Sonik tornavidayı almak isterken güvelere yem oluyor. Bizim ekip ise portalın diğer yakasına ulaşıyor. Burada hoşuma giden bir şey var, aynanın diğer tarafına geçtikleri için Doktor, Graham ve Yaz‘ın görünüşleri de değişiyor. Doktor‘un saçını diğer tarafa taranmış, küpesini diğer kulağa takılmış halde görüyoruz. İlk izlediğimde farketmemiştim, tekrar tekrar izlemenin faydaları işte.

Portala giren Hanne, Doktor‘un bıraktığı ip sayesinde ilerlerken, Doktor da Hanne‘in babası Erik ile tanışıyor. Baba demeye de bin şahit ister ya, neyse. Kızını yapayalnız bırakan Erik‘in bunu neden yaptığını anlıyoruz.

Ölen eşi Trine, portalın bu tarafında hala yaşıyor. Erik de kızına sahip çıkmak yerine Trine ile birlikte olmayı seçiyor. Trine dışında, yaşayan biri daha var… Grace. Graham, Grace‘in gerçek olmadığına kendini ikna etmek istese de, Grace‘e duyduğu özlem bunu zorlaştırıyor.

Doktor kendi kendine konuşarak olayı çözüyor yine. Hele Yaz‘ın Doktor paniklerken “Ben zaten paniklemiyorum ki.” demesi yok mu… Neden paniklemiyorsun Yaz? Tüm duygularını aldırdın mı, n’oldu?

Yaz öylece dururken Doktor‘dan portalın bu tarafındaki Dünya’nın aslında bilince sahip bir evren olan Solitract olduğunu öğreniyoruz. Ve Doktor‘un ninelerinden birinin ona anlattığı masallardan biri olduğunu…

Şimdi Aklınızda İki Soru var: Solitract Kimdir ve Neden Bu Şey Olunur?

Basitçe anlatmak gerekirse, Solitarct evrenlere musallat olan bir enerji. Solitract‘in olduğu bir evren düzgünce işleyemiyor. Doktor bunu Graham‘a ve Erik‘e de anlatmaya çalışsa da pek başarılı olamıyor. Portalı açmakta da başarılı olamıyor, çünkü Solitract kontrolü ele alıyor. Ve tam o anda Yaz‘dan efsane bir öneri geliyor, hani Doktor’un asla aklına gelemeyecek bir şey: kutupları ters çevirmek

Cidden, bölümün sanırım en saçmasapan anı buydu. Erik ve Graham portaldan geçmeyi reddederken, portaldan Hanne geliyor ve Trine‘nin annesi olmadığını anında anlıyor. Ryan‘ın Antizon‘da kaldığını öğrenen ekip onu çıkarmaya çalışırken, Grace‘in torununun ölme ihtimalini umursamaması Graham‘ın gözlerini açıyor. Grace‘in kayıtsızlığına sinirlenen Yaz, gerçek Grace‘in böyle biri olmadığını söyleyince Solitract tarafından Antizon‘a atılıyor. Bu formül işe yaradığı için, herkes gerçeklerin böyle olmadığını anlatarak Antizon‘a şutlanırken, en sona hayırsız baba Erik kalıyor. Erik‘in ölmüş eşini bırakamaması Doktor‘a ve bize River‘ı hatırlatıyor ister istemez.

Doktor‘un “Bırakamazsın tabii.” demesi kimin kalbini kırmadı ki… Erik‘ten fayda gelmeyeceğini anlayan Doktor, Solitract‘i “Senin istediğin şey koca değil, evreni istiyorsun. Burada herkesten çok yaşayan, gören, kaybeden benim.” diyerek kandırıyor.

Ve Solitract‘le tanışıyoruz nihayet!

Vıraklama Solitract!

Evrendeki herhangi bir şeyin kılığına girebilecekken, Solitract, konuşan bir kurbağa olmayı seçiyor. Sinir bozucu mu yoksa sevimli mi, hala karar verebilmiş değilim. Grace‘in sesiyle konuştuğu için, sevimli diyeyim hadi.

Solitract‘i yalnız bir kurbağa olarak düşününce insan elinde olmadan üzülüyor şimdi, yalan söyleyemeyeceğim. Ama maalesef, 5 kişiyi bile yanında tutamayıp evreni tehlikeye atan Solitract‘in Doktor‘u yanında tutması imkansız oluyor. Doktor da çok korktuğu arkadaşını ikna ederek gerçek dünyaya geri dönüyor. Portal ayna kırılıyor, herkes derin bir nefes alıyor…

Bölümün en şeker anlarından biri de Ryan‘ın Graham‘a –sonundadede diyebilmesiydi tabii ki. Ryan‘ın yavaş da olsa ilerleme kaydetmesi güzel. Her babanın kendi babası gibi olmayabileceği gerçeğini kavradı en azından. Tabii bu, Erik‘in kötü bir baba olmadığı anlamına gelmiyor. Graham‘la aralarının en geç sezon ortasında düzelmesini beklerken sezon finalinden önce bağlarının güçlenmesi de kötü oldu benim açımdan ama neyse. En azından araları düzeldi, öyle düşünmek lazım. Sürüncemede bırakılsaydı daha çok sinir olurdum.

Yazımın başında da dediğim gibi, sezonun en güzel bölümlerinden biri. Umarım incelememi keyifle okurmuşsunuzdur.

Diğer yazımda görüşmek üzere.

İrem Duygu Doğan

22 yaşındayım. Diziyle 2010'da tanıştım. 2014'te düzenli olarak izlemeye başladım ve o zamandan beri hayranıyım.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir