“Küçük Şeyler” , Yazar: Joy WILKINSON

The Witchfinders yazarı Joy Wilkinson, Graham‘ın ölmeden önce yapılacaklar listesinden bir maddeyi daha gerçekleştirmesine yardım ediyor.

Küçük Şeyler

Graham’ın şu ‘ölmeden önce yapılacaklar listesi‘ işleriyle hiç ilgisi olmazdı. Listeden maddelerin üstünü çizdikçe ve tamamlamaya yaklaştıkça keder basacağını biliyordu. O da mutluluğu küçük şeylerde yakalıyordu. Bahçedeki kuşları izlemek, Grace’in kurbasğa biblolarının tozunu almak, televizyon kumandasını Ryan’dan saklamak gibi. Ancak Mars dağlarında bungee jumping yapmak da kulağa hoş gelmiyor değildi.

Ancak Doktor ona, onun istediği bir yer ve zamna gitmeyi önerdiğinde nereye ve ne zamana gitmek istediğinden emindi. Doktor için küçük fakat Graham için en büyük macerayı seçmişti.

West Ham takımının kupayı kazandığı maça gitmek.

Yıllardır bunun hayalini kuruyordu. 1946’daki altın çağlarındaki Bobby More ile antrenman yapmayı çok istiyordu. Graham bunun için yüzüstü çamura batmaya bile razıydı. Bu, onun için bir onur ve ayrıcalık olurdu. Fakat yine de bu çok… fazla olabilirdi.

*

“Şu TARDIS benden nefret ediyor.” dedi Graham. TARDIS, kirli ve gürültülü bir fabrika köşesinde inmişti. Görünürlerde Bobby Moore yoktu. Olması da imkansızdı zaten.

“Bu çok garip.” dedi Doktor, soniğini inceliyordu.

“Hayır, değil. Tam da düşündüğüm gibi oldu. Kendi yastığımı aldığımdan beri böyle. Bunu bir kişisel mesele haline getirdi. Açıklamaya çalıştım, bu kullanıcı şeklini alan bir tür-”

“Hayır öyle değil, bu garip. Çünkü doğru yerdeyiz,” diye araya girdi Doktor.”West Ham. 20 Nisan 1846, pazartesi.”

“1946’da West Ham var mıydı?” diye  sordu Yaz. Graham’ın hatrı için futbolla ilgileniyor gibi yapmaya çalışıyordu.

“Yer muhtemelen vardır ama futbol takımı yoktur.” dedi Ryan. Graham’ın West Ham fanatikliği konusundan bıkmıştı. Ancak hep yanlış yerlerden ilerlemeye devam ediyordu.

“Hayır, o zamanlar…” Graham birden duraksadı. Gözleri ışıldamaya başlamıştı. “Dinleyin.”

Herkes kulak kabartmıştı ancak fabrikanın gürültülü  ZANGIR-ZANGIR- ZANGIR seslerinden başka bir şey duyabilmek pek mümkün değildi.

“Bu bir demirhane. Bu yüzden ilk dönemlerde adı ‘Thames Demirhanesi Futbol Kulübü‘ydü. Bu yüzden onlara ‘Çekiçler‘ (Hammers) deniyordu.” O anda Graham’ın kalbi de zangırdıyordu.

“Yani Ham kısmı Çekiç (Hammer)’ten geliyor, öyle mi?” dedi Yaz.

Graham, gözlerindeki ışıltı solarken Yaz’a bir bakış attı. Ancak kısa süre sonra o ışıltı keşfettiği şeyle yeniden alevlendi. “Hangi kupayı görmeyi istediğimi söylememiştim, değil mi? Bu yüzden bizi ilk kupya, BarkingHayır Kupası’na getirdi. İlk kupamızda 1-0 ile sezonu kapatmıştıl. O gün bugün!”

“Sakin ol dede.” dedi Ryan. “Eğer oyuncularla etrafta karşılaşırsan maç sonucunu söylememelisin. Eğer söylersen dengeyi bozarsın ve maçı kaybedebilirler. Bu da kulübün tüm tarihini değiştirebilir.”

“Burada, Demirhane’de mi oynadılar?” diye sordu Yaz. Graham’dan bir bakışı daha göze alarak sormuştu. Neyse ki Graham o anda başka bir şey ile meşguldü.

“Hayır ama burada çalışıyorlardı. Maça gitmeden önce burada oluyorlardı yani. Tüm sözlerimi geri alıyorum. TARDIS’i öpebilirim. Charlie Dove ile antrenman yapacağım!”

“Belki de yapmazsın,” Doktor birdenbire kederli bir ifade takınmıştı. “Bu mekan ne üretiyor Graham?”

“Çoğunlukla gemiler üretiyor. Thames Dermirhanesi ve Gemi İnşaatı Şirketi. Yani hafızam beni yanıltmıyorsa öyleydi.”

“Savaş gemileri mi peki?”

“Doğru. Ordu için. Ve bazı diğer ülkeler için-”

“Peki uzaylılara gemi yapıyorlar mıydı?”

Graham, Doktor’a doğru baktı. Herkes Doktor’a doğru baktı. Şaka yapmıyordu. Soniğin yakaladığı sinyali takip ettiler. Sıcağın ve makinelerin sesinin yarattığı kakafoni içinden ilerleyip büyük kapıdan geçerek bomboş bir atölyeye yöneldiler. Eğer kapı kapalı olmasaydı içeri de gireceklerdi. Bir grup genç dışarıda topla antrenman yapıyoırdu. Graham sessizleşti, tıpkı utangaç küçük bir çocuk gibi gözüküyordu. Doktor ise halen huzursuz bir haldeydi, tıpkı onları farkeden grup gibi.

“Kapıda mı kaldık?” dedi elinde para olan adam. ” Burası çalışma yapabileceğimiz tek boş alan. Ancak patron yine de izin vermiyor. Hepsi şu yeni önemli müşteri yüzünden.”

Bütün takım ekibe bakıyordu. Bu şüpheli yabancılar ‘önemli müşteri‘ eşgaline uyuyorlardı.

“Endişelenmeyin, bende bunu açacak bir şey var. Orada bekleyin, çok uzun sürmez.” dedi Doktor ve kilidi sonikleyip içeri sıvıştı. Arkasından Yaz ve Ryan içeri girdi. Graham ise arkadan onları takip ediyordu, gözünün ucuyla kahramanı olan takıma son bir kez daha baktı. Hala konuşamayacak kadar çekingendi.

Devasa oda, Doktor algı filtresiini kurcalayana dek bomboştu. İçeride deniz canavarına benzeyen bir uzay gemisi vardı. Dökme demirden bu gemi, 1. Dünya Savaşı’nda kullanılan İngiliz denizaltılarını anımsatıyordu. Ancak bir şekilde tamamen farklıydı. Adet, denizler için değil de, galaksiler arası gökler için yapılmış gibiydi. Her yanından yükselen kulşeler cephanelerle bezenmeye hazırdı.

En azından yüz tane top konuşlanabilirdi.

“Drakonyan Galaksi sınıfı savaş gemisi,” korkusu Doktor’un nefesini kesmişti. “İlk modellerden ancak yine de insanlara savaş açmalarından yedi yüzyıl öncesindeler. Yollarınızın bu dönemde kesiştiğini bilmiyordum.”

Diğerleri onu oradan çıkaramadan başka bir kapı açıldı. İçeri takım elbiseli bir adam ve sürüngenimsi hatları olan, yeşil bir cübbe giymiş bir kadın girdi. Ekip, büyük patronla içeri giren önemli müşteri sürüngenin onları gemisinin yanında dolanırken görmekten hoşlanmadığını hemen anlamıştı. Drakonyalı savaş açmadan önce Doktor’un iyice düşünülmüş bir şekilde bir açıklama yapması gerekliydi. Bu kez hiçbir şekilde yalan söylememesi mümkün değildi.

“Günaydın! Ben Doktor, onbeşinci İmparator’unuz beni Drakonya asili ilan etmişti. Sorun değil, selam vermene gerek yok. Bana sadece Dünya’da savaş gemisi inşa etmenizdeki mantığın ne olduğunu açıklarsan sevinirim.”

Drakonyalı somurttu.

Doktor’a cevap vermesinden önce bir süre sessizlik oldu. “Başka nerede inşa edecektik ki? Toplumumuz böyle bir işi yapamayacak kadar medenileşti. Uzmanlarımız yüksek teknolojili sistemleri ve silahları mon te edecek. Ancak basit iskeleti inşa etmek, basit türlerin işi. İkimiz için de ekonomik açıdan oldukça mantııklı bir hareket.”

Patron, ilkel yaşam türü olarak sınıflandırılmaktan dolayı rahatsız olmuş ve kızarmıştı. “Neden buraya gelmesin ki? Gezegendeki en iyi gemi işçiliği bizde. Ve bankanın bizi hacze gelmesi an meselesi. İnsanların açlık çektiğini görmektense, nereden olursa olsun iş almaya razıyım.”

Ekiptekiler Doktor’un onlara gelecekte neler olacağını söylemesini beklediler. Onlara gelecekte bu gemilerin insanların aleyhine işleyeceğini ve bunun hiçbir çek defteri ile düzeltilemeyecek bir yıkıma sebep olacağını anlatmasını beklediler. Fakat Doktor, patronun adamları için endişesini anlıyordu. Drakonyalı sadece aracıydı ve bu gemiler zaten her zaman daha fakir gezegenlerde yapılırdı. Doktor için bu noktaya dek güzel geçen gün birden bire balıklama bir şekilde hüzne dalmıştı.

Birden ağzından şu sözler döküldü-

“Muazzam! Gayet mantıklı… ben sadece dostum Graham’ı bugün buraya dışarıda bekleyen takımla antrenman yapsın diye getirmiştim. Acaba onlara onbeş dakika izin verseniz olur mu? Hadi, eğer algı filtrenizi düzeltirseniz burada kalabilirsiniz.”

Graham onbeşinci İmparator’un asilzadesinin bu kadar kolay pes edebileceğine inanamıyordu. O ne olduğunu anlayana kadar çoktan Charlie Dove ve takımdaki diğerleriyle birlikte, sözde boş olan atölyede oynamaya başlamışlardı. Graham geminin, algı filtresi yüzünden, birden yok olduğunu görmüştü. Yaz ve Ryan ise stratejik konumlarında kalarak gemiye top çarpmasını engellemekle meşguldüler.

Doktor ise Drakonyalı ile onları izliyor, aralıklarla neler olduğuna dair bilgi veriyordu.

Zaman dolduğunda ise herkes toparlanmaya başlamıştı.

“Şunu anlabilir miyim?” dedi Doktor ve topu aldı. Ona doğru bakan Drakonyalı’ya topu attı. Drakonyalı ise merakla topu yakalmış ve incelemeye başlamıştı.

“Ne kadar basit bir obje,” dedi. Önemli Müşteri kılığı belirmeye başlamıştı. ” Yine de ne kadar hayranlık verici. Bunu alıp İmparator’a götürebilir miyim?”

Charlie Dove itiraz edecek oldu, Graham’ın da içinden geçen buydu. Topu kendisi için bir hatıra olarak almak istiyordu. Ancak Doktor bir kez daha sözlerini böldü. “Buyrun lütfen. Belli mi olur, belki de bir savaş gemisinden daha fazlasını kazanırsınız.”

Sırıtmıştı. Graham da öyle. Çünkü Doktor’un neyin peşinde olduğunu anlamıştı. Bu yüzden de Charlie ve takımına bunun iyi bir fikir olduğu konusunda ısrar etti. Şanslı topları olmadan da kazanabileceklerini söyledi. Topun yerine yakasındaki West Ham rozetini onlara verdi.

“West Ham F.K. mü? Bir takıom için ne kadar da harika bir isim. Başkalarının bu ismi kapmış olması ne kötü.”

“Ah, henüz kimse kapmadı. Onu ben uydurmuştum. İsterseniz ismi kullanabilirsiniz.” dedi Graham kekeleyerek. Değerini henüz bilmedikleri bu hediye için ona teşekkür ettikten sonra maça katılmak üzere yola koyuldular. Maçı kazanacaklardı.

“Teşekkür ederim!” diye TARDIS’in içine, TARDIS’e hitaben haykırdı Graham. Bu teşekkür TARDIS’e, Doktor’a ve evrende onu bugün buraya getiren tüm güçlere doğru bir teşekkürdü. Hayatı bir pazartesi sabahında böyle birden bire değişebilen birinin yapılacaklar listesine ne ihtiyacı olacaktı ki!

Doktor gülümsedi. Bu kısa hareketliliğin Dünya’nın geleceğini nasıl değiştireceğini çoktan biliyordu. BAzen en küçük şeyler bile devasa şeyleri kurtarabiliyordu. Ve bir şey daha öğrenmişti. Yarının ya da bir sonraki hareketinin sana neler getireceğini asla tahmin edemezdin. Bu yüzden de umut her zaman kazanırdı.

*SON*

Gerçekten de öyle. Umut her zaman kazanır. Birilerinin boşa çıkmayan umudu olabilmeniz dileklerimle,

Duha.

You may also like...

1 Response

  1. 1 Aralık 2020

    […] The Simple Things yazar Joy Wilkinson (Duha Can Cankaya çevirisi ile “Küçük Şeyler”) […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir