“11’in Saatindeyiz!” – 5×1 (The Eleventh Hour) İncelemesi
“Ben kesinlikle mavi kulübeli bir deliyim!”
Herkesin sevgilisi, Yaklaşan Fırtına’mız, Son Zaman Lordu’muz, Bay Çene’miz… 11. Doktorumuz!
On Birinci Saat (The Eleventh Hour) geldi arkadaşlar! Doktor geri döndü, hem de kızıl bir afetle birlikte.
Güzeller güzeli Amelia Pond’umuz ve açık, parlak renklerle bezeli TARDIS’imiz gözümüzü şenlendirdikçe şenlendirdi. Çok güzel geldi Matt Smith Dönemi.
Bölümün başında küçük Pond’umuzun Noel Baba’dan isteklerini duyuyoruz. Duvarındaki çatlaktan korkan Pond bir polisin veyahut ona benzer bir şeyin gelip duvarı tamir etmesini isterken,kahramanımızın TARDIS ile bahçedeki kulübenin üstüne düşmesiyle bir araya geliyorlar ve macera başlıyor.
Her rejenerasyon sonrası olduğu gibi henüz pişmeyen Doktor’umuz aklında ne varsa söylüyor. Küçük Pond da şaşkınlık içinde onu izliyor ve sonra eğlenceli yemek dakikaları başlıyor. Tabi, Doktor‘un hiçbir şeyi beğenmemesi ve ağız tadının kısmen bozuk olması bizi hiç şaşırtmıyor.
Eminim ki bu sahneler arasında bir çoğumuzun da favorisidir tereyağlı ekmek sahnesi. Fazlaca reaksiyon gösterdiğimiz ve bizi güldüren tatlı bir sahneydi. Sonra da herkesin canının çektiği, Doktor‘un da yarınlar yokmuş gibi yediği balık kroket ve krema yani “fish fingers and custard!” Sahnesi vardı. Ve bu sahne efsaneleşti.
Peki ya, hani bölümün uzaylısı?
Bölümümüz uzay/zamanda açılan bir çatlaktan sayesinde Atraxi’lerden kaçan, çok şekilli Tutsak Sıfır hakkındaydı. Doktor, algı filtresinden dolayı göremediği yaratığımızı TARDIS‘in uyarı vermesi ile bırakmak zorunda kalıyor ve “Beş sakika içinde geleceğim” diyerek –yanlış bir söz verip– TARDIS i kurtarmaya gidiyordu.
Ah Doktor ah… TARDIS elbetteki önemli ama o kızı orada bırakmaya değer miydi?
Değdi.
Doktor 12 yıl sonra geri döndüğü zaman, Bayan Pond ve Bay Williams ile Tutsak Sıfır‘ı bulup peşinden koşmaya başlıyor. Bay Williams, herkes güneşin resmini çektiği sırada belirli insanların resmini çektiği için önem kazandı Doktor‘un gözünde. Zaten sonra da Pond’un sevgilisimsi arkadaşı olunca daha da oturdu hikayeye. İleriki zamanlarda görebilir miyiz? Belki. Hoş olur mu? Evet, kesinlikle.
Bölüm boyunca Doktor‘un zekasını ve becerilerini kullanarak olayları nasıl çözdüğünü ve Doktor‘un aslında kim olduğunu gördük. Moffat çok sağlam bir giriş yaptı sezona benim açımdan.
Peki kim bu Atraxi’ler?
Atraxi ırkı Galaktik Polis Gücü’dür arkadaşlar. Bir nevi uzayın jandarması diyebiliriz – Gölge Bildirgesi’ni saymazsak!- Atraxi abiler göz altında olan mahkumlar kaçtığında onu arayıp bulduklarında idam eden bir ırk ki, bence çok şekilli bir uzaylı kaçıyorsa zaten idam etmek iyidir.
Atraxi abiler dünyada bulunan –herhangi bir yerde bulunan– medya ve elektronik cihazları rahatlıkla kontrol edebilen bir tür. Bir virüsü, dünya dışı bir cihazı –TARDIS, SONİK TORNAVİDA vs.– rahatlıkla takip edebilir ve eğer ki tutsağımız oralardaysa çok kolay bulabilir onu.
Diyeceksiniz ki, o zaman neden Tutsak Sıfır 12 yıl boyunca bulunmadı? Çünkü Doktor oralarda henüz yoktu. Hehehe.
Bölüm senaryo açısından ve aksiyon açısından gayet doyurucu ve tatmin ediciydi. Doktor‘un henüz tam kapasitesini görmemiş olsak bile bize mükemmel bir deneyim yaşatıp sezonun ne kadar renkli olacağının az çok sinyallerini verdi. Ama unutmamamız gereken biri var;
THE BEST MAN JEFF.
Her ne kadar bir kız arkadaşa ve bilgisayarının geçmişini temizleye ihtiyacı olsa da, Jeff güzel şeyler yaptı ve Doktor‘a çok yardımcı oldu. Selamlar sana arama geçmişi kirli adam!
TARDIS’in görüntüsüne hiç girmiyorum, çok iyiydi ama biraz parlaktı. Ne kadar çok gözümüzü şenlendirip, bize renk şöleni vermiş olsa da bir tık daha koyuya ihtiyacımız vardı. Bana kalırsa. Ama papyonlu Doktor‘umuz ve kızıl Pond’umuz çok yakışacak bu TARDIS’e.
Ve sakın unutmayın, PAPYONLAR HAVALIDIR!
Ben bölümü çok beğendim arkadaşlar ve son derece tatmin oldum.
5. sezon incelemelerine hızla devam edeceğim, umarım beğenirsiniz.
Yazılarımızı paylaşıp, yorum yapmayı unutmayın!
Doctor Who Merkezi sizi selamlar.
Ve Gallifrey’den sevgilerle.