Çelikten Daha Sessiz: Mondasian Cyberman, Korkunun Organik Hafızası

İlk kez 1966’da televizyon ekranına çıktıklarında, ağızlarında plastik maskeler, vücutlarında hortumlar, seslerinde donuk bir yankı vardı. Görünüşte birer bilimkurgu yaratığıydılar; ancak izleyiciler çok geçmeden bu sessiz figürlerin yalnızca “çılgın bir icat” olmadığını, kendilerine dair bir şeyler söylediğini fark etti. Doctor Who’nun en eski ve kalıcı canavarlarından biri olan Mondasian Cyberman, yalnızca bedenin değil; duygunun, hafızanın ve insanlığın yavaş yavaş silinmesinden doğan korkuyu temsil eder. Onlar çığlık atmaz. Ama o çığlığın kaynağı hâlâ kulaklarımızdadır.
Bu yazı, Doctor Who evrenindeki Mondasian Cyberman figürünü; body horror’un erken bir örneği, duygusuzluğun estetiği ve insan sonrası varoluşun kabusu olarak ele alıyor. Çünkü bu figür yalnızca bir antagonist değil; 20. yüzyılın sonunda şekillenen “insanlıktan vazgeçme” korkusunun bedenleşmiş hâlidir.
Karanlıkta Kalan İkiz: Mondas’ın Mitolojisi
Mondas, Doctor Who’nun erken döneminde yaratılmış karanlık bir ikiz gezegendir. Dünya’yla neredeyse aynı ama bozulmuş, kaymış, unutulmuştur. The Tenth Planet (1966) bölümüyle tanıtılan bu dünya yalnızca bir bilimkurgu zemini değil; bir uygarlığın kendini kurtarma çabasında kendini yok etmesinin alegorisidir. Soğuktan, yoksulluktan ve tükenişten kurtulmak isteyen Mondas halkı, çareyi bedenlerini çelikle takviye etmekte bulur. Bu çözüm ilk bakışta bir hayatta kalma stratejisi gibi görünür; ancak kısa sürede insanlığın temel öğelerine saldıran bir yaşamsal yabancılaşmaya dönüşür.
Cyberman yalnızca bir tür değil, bir sapmadır. Mondas bir dünya değil; bir istisnadır. Ve zamanla o istisna, normun yerine geçer. Korku artık dışsal bir tehdidin değil; içsel çürümenin sonucudur. Mondas, bu çürümenin soğuk merkezidir.
Gotik Tıbbın Koridorları: Dönüşümün Sahnesi Olarak Hastane

World Enough and Time (2017), Mondasian dönüşümünün yalnızca yeniden sahneye çıktığı bir yer değil; bizzat dönüşümün kendisidir. Bölümün büyük kısmı, klostrofobik bir hastanenin alt katlarında geçer. Ancak bu bir tedavi merkezi değil; tıbbî bir gotik mezarlıktır. Sedyeler, serumlar, elektroşok cihazları gibi araçlar artık iyileştirme değil; bastırma işlevi görür. Tıbbi aygıtlar korku nesnelerine dönüşür.
Modern tıbbın soğuk ışıkları altında insan bedeni, bir iyileşme projesi değil; disipline edilecek bir nesnedir. Bu nedenle dönüşüm yavaştır. Sadece sinir sistemini değil; düşünceyi de bastırır. Ağrıyı ortadan kaldırmaz; sadece önemsizleştirir. Buradaki korkunun kaynağı kan değil; hissizliğe zorlanan acıdır.
Hastane burada bir mekân değil; duyguların “anormal” sayıldığı, bedenin yalnızca işlevsel kabul edildiği bir zihinsel düzlemdir.
Yüzsüzlüğün Fenomenolojisi: Cyberman Maskesi
Cyberman maskesi yüzü siler. Bu silme işlemi yalnızca görsel değil; etik bir eylemdir. Emmanuel Levinas’ın “yüz” kavramına göre, başkasının yüzünü görmek etik ilişkinin temelidir. Cyberman maskesi bu karşılaşmayı imkânsızlaştırır. Karşımızda bir yüz yoktur; bir arayüz vardır.
Bu maske gizlemez, boğar. Göz delikleri vardır ama bakış yoktur. Ağız vardır ama söz yalnızca tekniktir. Duygu sıfırlanmıştır. İzleyici, bilinçsizlik değil; bilinçli bir boşlukla karşı karşıya kalır.
Korkunun kaynağı burada bilinmeyen değil; fazlasıyla bilinen ama artık tanınamayan şeydir.

Bilincin Kalıntısı: “Ben Hâlâ Buradayım”
Cyberman figürünün en rahatsız edici yanı, bazı versiyonlarında dönüşüm sırasında bilincin korunmasıdır. Bu, silinmeden önceki farkındalıkla gelen bir korku yaratır: Kendini bilen ama yavaş yavaş benliğini kaybeden bir varlık.
World Enough and Time’daki prototip Cyberman’ın “Please… pain…” diye yalvarması tam da bu nedenle travmatiktir. Bu, yalnızca acıya karşı bir isyan değil; “ben hâlâ buradayım” diyen bir varlık çırpınışıdır. Bu farkındalık, Cyberman’ı klasik “canavar” rolünden çıkarır; onu bir trajediye dönüştürür.
Korku burada görsellikten çok etik boyut kazanır. Çünkü izleyici yalnızca bedensel değil, zihinsel çözülmeye tanık olur.
Empatinin Çöküşü: Cyberman ve Toplumsal Duyarsızlık
Cyberman figürü, toplumsal empati kaybının bir alegorisi olarak da okunabilir. Modern birey, bilgiyle doygun ama duyarlılıkla yoksul bir çağda yaşar. Savaşlar, felaketler, ölümler ekranlardan geçer; ama biz içimizde bir şeyin kıpırdadığını nadiren hissederiz.
Cyberman, hissetmeyen bir varlık değil sadece; hissetmeyi zayıflık sayan bir kültürün ürünü, gönüllü bir dönüşümün aynasıdır. Korku artık onun bize ne yapacağında değil; bizim neye dönüşmeye razı olduğumuzdadır.
Çeşitlenme ve Safsızlık: Neden Mondasian Form Hâlâ En Korkunç?
Doctor Who’da birçok Cyberman versiyonu yer aldı. Özellikle 2006 sonrası dönemde karşımıza çıkan, zırhlı ve simetrik varyantlar estetik açıdan daha “kusursuz” olabilir. Ancak bu formlar, tamamlanmış dönüşümleriyle korkuyu nötralize eder.
Mondasian Cyberman ise tamamlanmamışlığıyla dehşet uyandırır. Maskenin ardında hâlâ nefes alan bir varlık hissi vardır. Sesler mekanik değil; titrek ve boğuktur. Bu eksiklik, korkunun kendisidir.
Çünkü tamamlanmamış olan her şey, dönüşümün ortasında sıkışıp kalır. Ve orada insan kalıntıları hâlâ vardır.
Sonuç: Sessizliğin Anatomisi
Mondasian Cyberman yalnızca bir yaratık değil; bir etik sorudur. Ne kadar kaybedersek hâlâ “biz” olabiliriz? Hayatta kalmak, gerçekten yaşamak mıdır? Duygular olmadan benlik var olabilir mi?
Bu sorular, Doctor Who’nun “çocuklara yönelik” olduğu varsayılan yüzeyinin altından yükselen karanlık fısıltılardır. Mondasian Cyberman çığlık atmaz. Ama o çığlığın yankısı hâlâ kulaklarımızdadır.
Çünkü bazı korkular bağırmaz. Bazıları yalnızca boş gözlerle bakar.
Ve eğer o gözlerde kim olduğunu göremezsen, geriye yalnızca çelik kalır.
Yazını okuduktan sonra kafama takılan bir şey oldu, o yüzden biraz araştırdım. Yazıda Cyberman’lerin özellikle Mondasian formuna odaklanılmış ve onun simgeselliği çok iyi işlenmiş. Ancak dizide farklı Cyberman türlerinin ve kökenlerinin olduğu da biliniyor.
Mesela, 1967’deki The Tomb of the Cybermen bölümünde geçen Telos Cyberman’ler bambaşka bir kökene sahip. 2006’da ortaya çıkan Cybus Industries versiyonu ise paralel evrende geçiyor ve dönüşüm şekli, teknoloji olarak çok farklı. Ayrıca Nightmare in Silver bölümünde Cyberman’lerin galaksi genelinde bağımsız olarak evrimleştiği gösteriliyor. World Enough and Time ve The Doctor Falls bölümlerinde ise zamanın bozulması yüzünden birden fazla Cyberman varyantının birlikte olduğu görülüyor.
Yani yazı Mondasian Cyberman’ın önemini ve korkunun simgesi oluşunu çok iyi yansıtıyor ama dizinin mitolojisine bakınca, bu formun tek kaynak olmadığı anlaşılıyor.
Bu ufak detayları eklemek, yazının Doctor Who evreniyle uyumunu daha da güçlendirebilir diye düşündüm.