Mavi Kutunun Gölgesinde – Bölüm 0 – Giriş
Daha önce de bisikletimdeyken kaza geçirmiştim. Şanslı olmalıydım ki bu kazaların hiçbirinden ciddi bir hasar ile çıkmadım. Tek sorun evlere dağıttığım gazetelerin etrafa saçılmasıydı. Kimse toplamama yardım etmezdi.
Çarşamba sabahı geçirdiğim kaza diğerlerinden farklıydı. Sokağa yeni taşınan çiftin evine gazetelerini bırakacaktım. Bisikletimin zaten gevşek olan frenleri yine sorun çıkardı. Arabasını park etmeye çalışan bir adama çarptım. Adamın saçları sarıydı. Renkli gözleri, biraz uzun bir burnu ve konuşmadığı halde biraz açık olan dudakları vardı. Yeşil bir gömlek giyiyordu. Ne arabada, ne bisiklette ne de bende sorun vardı. Yere düştüğümü görünce hemen kırmızı arabadan indi. Tam da bana çok tanıdık geldiğini düşünürken iyi olup olmadığımı sordu. Ardından özür dilemeye başladı. Bu seremoniyi yarıda kesip dirseğimin ve ayak bileğimin ağrıdığını söyledim. “Endişeye gerek yok. Ben bir hemşireyim!” dedi ve beni ayağa kaldırıp yürümeme yardım etti. “İstersen evimde sana yardımcı olabilirim.” diye bir teklif sundu. Kaybedecek bir şeyim yoktu ve bu adam bana ilginç bir şekilde tanıdık gelmişti. “Saçma bir soru oldu. Sana yardım etmem şart.” diyerek kolumu omzuna aldı ve mavi eve doğru yürümeye başladık.
Kapıyı yine bana tanıdık gelen kızıl saçlı, renkli gözlü bir kadın açtı. Neden tanıdık geldiklerini anlamıştım sanırım. Kadın meraklı bir şekilde bize bakarken adam bir çırpıda “küçük kaza”yı anlattı. Ardından beni bir koltuğa oturttu ve araç gereçlerini almak için ortadan kayboldu. Fazla endişeleniyordu. Aslında hiçbir şeyim yoktu. Sadece kim olduğunu tamamen anlamam gerekiyordu. Biraz çekingen olduğumu gören kadın yanıma geldi. O sırada evin duvarlarını süzüyordum. Adımı sordu. “Dave Smith” diye karşılık verdim. Çoğu gittiğim yerde farklı bir isim bulmak kesinlikle berbattı. “Ailen? Nerede oturuyorsun?” dedi sorguluyormuş gibi. Rahatsız olduğumu anlayınca “Bu arada ben Amy ve şu hemşire de eşim Rory. Biraz geç söyledim sanırım” dedi gülümseyerek. Ardından kırmızı kazağının kollarını sıvadı. O anda bana neden tanıdık geldiklerini tamamen anladım. Karşımdakiler Rory ve Amy Williams’tı. Sadece “Tanıştığımıza memnun oldum.” dedim. Onları tanıdığımı bilmemeleri gerekiyordu. En azından şimdilik.
“Gazetelerini dağıttığım şirketin sahibi bana “göz kulak oluyor” diyebiliriz. Onun otelinde kalıyorum. İki sokak aşağıda, solda.” diye kısaca anlattım. Ardından cebimden söylediklerimi kanıtlamak istercesine otelin kartını çıkardım. Kartı alıp “Seni çalıştırması hiç hoş değil.” demesinin ardından “Merak etmeyin sadece bu yaz için.” dedim gülümseyerek. Artık kim olduklarından emin olduğum için rahattım. O sırada Rory içeri girdi. Küçük bir muayenenin ardından koluma merhem sürüp bandajlamaya karar verdi ve ayağımda bir şey olmadığını ekledi. İyi rol yapmıştım. Çantasını karıştırdı ve gerekli olan ıvır zıvırı çıkardı. Rory merhemi bulduğu zaman Amy “Kahvaltı ettin mi? Etmediysen bir şeyler atıştırabilirsin. Ama ettiysen sana kek ve limonata verebilirim.” dedi. Ben onların kim olduğunu bildiğim için rahattım. Ama onların bana bu kadar sıcak davranmaları bir yandan beni rahatsız ediyor bir yandan da güvende hissettiriyordu. Amy’nin teklifinden oldukça memnun olan Rory’yi görünce “Kek ve limonata çok iyi olurdu.” diyerek gülümsedim.
Rory merhemi sürmeyi bitirmiş, kolumu sarmıştı. Bunu yaparken kim olduğumu ona da anlattım. Ardından yuvarlak masaya geçtik. Amy limonataları doldururken masada açık duran kitabı fark ettim. Bazı sayfalarının köşeleri özellikle kıvrılmıştı ve açık duran sayfa da bunlardan biriydi. Bazı kelimeler renkli kalemle işaretlenmişti. Dikkatli bakınca bu kelimelerin “Doktor” olduğunu fark ettim. Amy de masaya oturduğunda parmağımla sayfayı gösterip “Rory’nin hemşire olduğunu biliyorum fakat bunun onun mesleğiyle ilgili olduğunu sanmıyorum.” dememin ardından çaktırmadan (!) birbirlerine baktılar. Amy bunun bir araştırma için olduğunu söyledi ve ben de bir daha konuyu açmadım. Keki ve limonatayı bitirdikten sonra aklıma yerlere saçılan gazetelerim geldi. “Gazeteler!” diye bağırdım ve dışarı fırladım. Yola saçılan gazeteleri bir yandan topluyor bir yandan da sayıyordum. Rory tekrardan özür dilemeye başladı ve toplamama yardım etti. Amy de elindeki gazeteleri bana uzattı ve eksik olmadığını görünce bir gazeteyi onlara uzattım “İşte gazeteniz efendim.” dedim gülerek. Onlar da gülerek karşılık verdi. Rory bana bozuklukları uzatırken gazeteleri bisikletime bağladım. “Kolun bu haldeyken bisiklet sürmen zor olmaz mı?” diye sordu Rory. “Buradan otele gidiyorum merak etmeyin.” dedim ve Amy “İstersen arabayla bırakabiliriz.” derken pedal çevirmeye başladım. “Teşekkürler!” demeyi de ihmal etmedim.
Oteldeki odamda bazı “özel” gazeteleri topluyordum. Özellikle mavi bir telefon kulübesinden ve Doktor’dan bahsedenleri. Bunlardan birkaç tanesini yanıma alarak yeni günün yeni gazetelerini dağıtmak için yola koyuldum. Gece, heyecandan uyuyamamıştım. Kolumdaki bandajdan bir iz yoktu. Gazetelerini bırakmak ve biriktirdiğim “özel” gazete haberlerini onlara göstermek için kapılarını çaldım. Gazeteyi Amy’ye verdikten sonra Doktor’la ilgili olan haberleri uzatırken “Araştırma için yararlı olabilir.” dedim. Bir şeyler bildiğimin farkına varmış olmalılar ki beni tekrar içeri davet ettiler ve beraber haberleri inceledik. Yok olan binalar, istilalar, teoriler uzay araçları ve mavi bir telefon kulübesi ile ilgili tonla haber vardı. Bir kalem ve defter çıkarıp “Doktor hakkında ben de araştırma yapıyorum. Yardımcı olmak ister misiniz ?” diye sordum. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim ama Amy “Onu yakından tanıyoruz. Hem de çok yakından.” dedikten sonra bir an sessizlik oldu “Fakat bunlar çok önemli ve gizlenmesi gereken şeyler.” diye bir ekleme yaptı. “15 yaşında bir çocuğa kimse inanmaz. Zaten sadece üçümüz bileceğimize göre, sorun yok.” dedim. Bana yaşadıklarını anlatmadan önce elbette düşündüler. Fakat gerçekten bir şeyler bildiğimin farkındaydılar ve nedense bana güvenebileceklerini anlamışlardı. Bu güzel bir şey elbette ama bunun çok kısa sürede gerçekleşmesi ilginçti. Çok kısa sürede…
Bana anlattıkları her şeyi kelimesi kelimesine defterime not alıyordum. İlgilenmem onların hoşuna gidiyordu. Her gün sokağın gazetelerini dağıttıktan sonra evlerine tekrar uğradım ve Doktor hakkında konuşmaya devam ettik. Bazı günler aksadı fakat bu yaklaşık bir ay sürdü. Ne yazık ki bu süreçte her şeyi değiştirebilecek çok küçük bir zamanlama hatası yaptım. Rory, tuvaletteki sorunu halletmeye çalışırken –bu konuda şansını fazlasıyla zorluyordu- ben Amy ile konuşmaya devam ediyordum. Sohbetimize Rory’nin su istemesiyle ara verdik. Suyu ben götürdüm. Ne yaptığını ve yardım edebileceğim bir şey olup olmadığını sordum. Geri döndüğümde yaptığım hatayı anladım. Amy, açık kalan defterimi okuyordu. “Ben sana bunları anlatmadım.” dedi ve denizin dibindeki kolonilerle ilgili olan sayfayı bana gösterdi. “Bunlar sadece benim kurguladıklarım” diyerek sıyrılmaya çalıştım. Fakat sonraki sayfanın köşesine bir bantla tutturulmuş sürüngen pulunu gösterirken “Bu da mı kurgu? Rory! Gelebilir misin lütfen?!” dedi. En yakınımdaki sandalyeye oturdum. İçeriden gelen Rory ve Amy de karşıma oturdu. Amy, Rory’ye o sayfayı gösterirken ben de suçlulukla başımı eğmiştim. Bana kim olduğumu sordular. Nasıl yanıt vereceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Birden mi söylesem ağır anlatıp uzatsam mı diye düşünürken “Ben, Doktor’un çocuğuyum.” dedim birden. Birden söylediğim şey bana bile anlamsız ve klişe geldi. Anlatırken onlara bakamadım. “Ben, Doktor ve River…” işte onlar için can alıcı kısım bu olmalıydı ve ben de tepkilerini görmek için yüzlerine baktım. Bir yandan bunu söylememi bekliyor, bir yandan da merak ediyor gibiydiler. “… bir aile gibiydik.” bundan çok utanmış gibi bir halim vardı. Ben bile anlam veremedim. “Biliyorum bu size hoş gelmeyebilir ya da bana inanmayabilirsiniz ama lütfen anlatmama izin verin. Doktor, küçüklüğüme dair hatırladığım en eski anıda bile var. Fakat River kayıp. Onu, yaklaşık 5 yaşında olduğum zamandan hatırlıyorum. Annem oydu. Aslında bu aile kavramı ve özelikle buna vurgu yapmam beni çok rahatsız ediyor ama… Başka türlü anlatamam. Ben de River gibi insan ve Zaman Lordu DNA’sı taşıyorum.” içimi bir heyecan kapladı ve anlatmaktan gurur duyacağım kısma geçtim “Bana çok fazla şey öğrettiler. Öğretmen-öğrenci ilişkisi yoktu aramızda buna emin olabilirsiniz. Bir çok gezegende bulundum. Gallifrey Dili’ni öğrendim. TARDIS’i kullanmama izin çıkmamasını doğal karşılayacağınızı düşünüyorum ama bazen onlara yardımcı oluyordum. Sıradan bir aile olmadığımızı anlatmama gerek yok sanırım. Onlarca, belki de yüzlerce yer gezdik. Tarihi değiştiren olaylara şahit olduk. Doktor her ne kadar beni kötülükten uzak tutmaya çalışsa da bir gün kötülükle yollarımız kesişti. O gün ailemizin dağıldığı gün oldu. River bazen beni ve Doktor’u bırakıp yaklaşık 1-2 günlüğüne TARDIS’ten ayrı kalıyordu. Bunun gerekli olduğunu söyleyen Doktor ise bu günlerde biraz endişeliydi. Endişelenmekte haklıydı da. Ne ile uğraştıklarını bilmiyordum. Ailede sırlar olmaması gerektiğiyle ilgili bana söylediği sözü ona hatırlatsam da “Bunu anlayabilmen için çok erken oğlum.” dedi. Bana her zaman “oğlum” demezdi. Bir terslik olduğunun farkındaydım. “Şimdi River’ı almaya gidiyoruz ve ardından…” dedi fakat devamını getirmedi. Durgunlaştı. TARDIS iniş yaptı ve kapısı açıldı. River soluk soluğa içeri girdi. Sadece “Zamanı geldi tatlım.” dedi. Korkuyordum. Sadece korkuyordum. Başlarına bir şey gelmesinden korkuyordum. Doktor anladığını işaret etti ve bana döndü. İki omzumdan da tuttu ve gözlerime baktı “Endişelendiğinin farkındayım. Fakat bir hata yaptım. Bundan etkilenenler siz değil, ben olmalıyım…” gözleri dolmuştu. Kaşları çatılmıştı. Bir süre gözlerini kapadı. Ağlamak üzereydim “Sana anlattıklarım, öğrettiklerim ve bildiğin her şey bir gün işine yarayacak. Geçmişteki yol arkadaşlarımı bul. Onlar sana yol göstereceklerdir. Beni bulman için yol göstereceklerdir. Karşılaştığın Doktor büyük ihtimalle benim eski yenilenmelerimden birinin sonucu olacak fakat bu seni etkilememeli. Kim olduğunu onlardan gizleme. Karşındakinin Doktor olduğuna inandığın sürece ben her zaman senin babanım. Yol arkadaşlarım ve senin yolun bir gün kesişecek. Kolyen hep yanında olsun.” derken elini kolyeme götürdü, ardından “Sana güveniyorum. Güçlü ol oğlum.” dedi ve gözyaşlarımı silerek bana sarıldı. Olacakların farkında değildim. Ayrılacağımızın farkında değildim. Doktor River’la vedalaştıktan sonra River elimi tuttu ve “Gitme vakti.” dedi. İşte o zaman anlamıştım. Bu vedanın geri dönüşü olmadığını anlamıştım. “Hayır! Hayır!” diye bağırsam da ayrılmamamız gerektiğiyle ilgili birçok şey haykırsam da River ile o kapıdan çıkmak zorunda kaldım.”
“Kendimizi bir parkta bulduk. Her yer yemyeşildi. Dünya’daydık. Son bir kez TARDIS’e bakmak istedim fakat bu da uzun sürmedi. Doktor, bizi yalnız bıraktı. Bulunduğumuz parkta çok az kişi vardı. Saol tarafımızda uzanan binalara kısa bir süre baktım. Ardından bulutlu gökyüzüne bakıp iç geçirdim. River ve ben bir banka oturduk. Beni kollarının arasına aldı “Bu yolun sonu değil. Birlikte olduğumuzu sakı unutma. Seni izliyor olacağım ama şimdi birbirimizden ayrılmak zorundayız.” Doktor’dan ayrılmamdan hemen sonra şimdi de River beni terk edecekti. “Bu haksızlık! Beni… Beni nasıl yalnız bırakabilirsiniz?! Ben nasıl… Siz yokken ben nasıl yaşamaya devam edebilirim?” dedim. 9 yaşındaki bir çocuğun olgun kararlar vermesini bekleyemezsiniz. “Seni izliyor olacağım. Merak etme. Hep yanında olacağım. Karşında gördüğün otele git. Bay Richard ile görüşmek istediğini söyle. Her şey ayarlandı. Lütfen canım, lütfen sen sadece dediğimi yap. Seni seviyorum.” dedi ve ayağa kalktık. Beni öpüp sıkıca sarıldı. Ona arkamı dönüp otele baktım. Beni orda ne beklediğini bilmiyordum. Arkamda parlayan güçlü ışığı hissettim ve River gitmeden önce siluetini gördüm. Güçlü olmalıydım. Doktor ve River bana güveniyorlardı. Bay Richard beni tanıyordu. İçime kapanık bir çocuk gibiydim. Aslında tam anlamıyla öyleydim. Bay Richard bana başka çocuklarla tanışmam konusunda çok yardımcı oldu. Yalnız kalmamı istemedi. Her gece kolyeme bakıp yalnız olmadığıma inandım” dedim ve hikayeye dalıp gittiğimi, Amy’nin ve Rory’nin tepkilerini fark etmediğimi anladım. Duygulanmışlardı. “Kanıt isterseniz, işte bu da kanıtım.” dedim ve boynumdan Gallifrey Dili’nde çok önemli bir mesaj barındıran kolyemi çıkardım. Amy sadece “Bu çok… Etkileyici.” dedi. Üzücü ya da kötü de diyebilirdi fakat üçümüz de onun ne demek istediğini biliyorduk. “Ne diyebiliriz ki?” dedi Rory. “Bu arada çok afedersiniz. Adım aslında Dave değil. Bana Arkhew diyebilirsiniz. Gezgin ya da benzeri bir şey demeniz çok sıradan olurdu ki zaten bütün Zaman Lordları havalı isimleri kaptılar.” dedim ve oldukça hüzünlü olan havayı dağıtmaya çalıştım. Dağılıp dağılmadığı konusunda bir fikrim yoktu fakat bu anlattıklarımın ardından rahatlamış ve Amy ile Rory’ye gerçekten güvenebileceğimi hissetmiştim. River haklıydı. Ayrılmamız yolun sonu değildi.