“MODERN PROMETHEUS” – 12×08 İncelemesi

Doktor’un sadece tarihi bir ana tanıklık etmek için gittiği, Shelly’lerle Lord Byron’ın ise birbirlerine korku hikayeleri anlatıp eğlendikleri, sıradanmış gibi görünen bir köşk…

Yazın yaşanmadığı bu yaz gecesinde 18 yaşında gencecik bir yazar olan Mary Shelley, Byron’ın korku hikayesi yazma yarışmasında bilim-kurgunun tohumlarını atacak olan Frankenstein’ı yazacakken, bu köşkte Modern Prometheus’uyla tanışma fırsatı da bulacaktı.

Hobiler: Korku Hikayeleri Anlatmak!

Kışı aratmayan 1816 yazında, sürekli yağmur yağmasından şikayetçi grubun birbirlerine korku hikayeleri anlatarak eğlenmeye çalışmalarıyla başlıyoruz bölüme. Byron hikaye anlatırken, hikayenin karanlık ve esrarengiz atmosferi evi de kaplıyor.

Bu sırada Doktor ve arkadaşları da o “tarihi an”a tanıklık etmek için eve varıyorlar. Byron kapısına gelen şeytani varlıkları(!) karşılamak için yanındakilerle birlikte kapıya yöneliyor ve bizimkilerle karşılaşıyoruz. Bu sahnede köşkün kapısının camdan olmasını, aslında gelen misafirlerin görünüyor olmasını ama yine de birbirlerinden korkup bağırmalarını es geçiyorum.

Frankestein!

Frankenstein’dan bahsetmemek ve Byron’la samimileşmemek kurallarına uyan TARDIS ekibi, dönemin en aydın sıfatlarının yeteneklerinin doruk noktasında olduğunu sanıyor.

Fakat durum öyle görünmüyor. Hepi topu 20’lerinin başında olan bu bir grup genç, gevezelik edip dans etmekten başka bir şey yapmıyor, korku hikayesini ise yazmayı bırakın, öneren bile yok. Bundan rahatsız olan Doktor kendince el atmaya çalışıyor ve sonunda korku hikayesi yazma etkinliğini öneren kendisi oluyor.

Önerisi ilgi çekmeyen Doktor, Mary’nin kocası Percy’nin yokluğunu da fark ediyor ve işlerin ters gittiğine artık emin oluyor. Bu arada köşkte işler cidden ters gidiyor. Vazolar kendiliğinden duvara fırlıyor, tablolar düşüyor, yürüyen bir iskelet el dolaşmaya başlıyor, evin kendisi bir labirente dönüşüyor. Sadece tuvalet ihtiyacını gidermek isteyen zavallı Graham ise hayaletler görmeye başlıyor. Yani artık perili bir köşkte oldukları kesinleşiyor…

Bir Takım İtiraflar

Byron’a aşık olup aşkına karşılık bulamayan Claire, gizlice Byron’ın odasına girip mektuplarını okumak isterken Yaz’a yakalanıyor.

Burası ilginç bir sahne, çünkü Byron Claire için ne kadar gizemli bir sevdaysa, Yaz’ın da aynı duyguları beslediği birinin var olduğunu anlıyoruz.

Kim mi bu esrarengiz kişi? Doktor. Romantik bir alt metni var mı veya olmalı mı bilemiyorum. Olmamasını umuyorum diyeyim. Kadın bedenindeki bir uzaylıyla bir kadının ilişki yaşaması konusu umurumda değil, hatta belki hoş bile olabilir ki zaten görmediğimiz bir şey de değil. Ancak Yaz kadar boş bir karakterin, iki sezondur bir arpa boyu kadar bile yol alamamış bir karakterin Doktor karakteriyle romantik bir ilişki içinde olmasını kaldıramayabilirim.

Her Kuşun Eti Yenmez

Yaz ve Claire gizemli hoşlantıları için dertlenedursunlar, Lord Byron boş durmayıp Doktor’a sulanıyor. Byron ve Doktor’un bu halleri, -özellikle de Doktor’un sert tavırları- hoşuma gitti.

Aynı şekilde Graham ve Fletcher ikilisi de bölümü keyifli hale getiren başka bir ikiliydi. Özellikle Fletcher, sadece mimikleriyle bile bölümün en öne çıkan karakteriydi benim açımdan. Chibnall döneminden en sevdiğim yan karakter olabilir, ama ne yazık ki çok az göründü.

Başka bir odada Ryan, Polidori’yi kızdırıyor…

Ve Polidori düello için silahını almaya giderken kendisine doğru yürüyen iskelet el ile karşılaşıyor. Odaya dalan Doktor, elin 15.yy’dan kalma olduğunu söyleyince gözler Byron’a çevriliyor.

En nihayetinde 15. yy’daki Morat Savaşı’ndan kaldığı anlaşılan bu iskeletin Byron’ın koleksiyonundan bir parça olduğu ve eve musibet getiren şeyin kaynağı olmadığı anlaşılıyor.

Yokluğu fark edilen Percy Shelley’nin başka bir köşkte istirahat ettiğini söyleyen Mary, yanına Yaz ve Ryan’ı da alarak kocasının yanına gitmek istiyor fakat evden çıkamıyor.

Hatta oldukları yerde mahsur kalıyorlar.

Sadece onlar da değil, evdeki herkes farklı odalarda mahsur kalıyor. Evde rahatça dolaşabildiği duvarlardan geçmeyi başarabilmesiyle anlaşılan Polidori ile bu sır da çözülüyor.

Mahsur kalanlar gözlerini kapatarak, rüya halinden kurtuluyor. Peki evi bu hale getiren ne?

Veya kim?

Bu konuyla ilgili beyin fırtınası devam ederken, Mary pencereden baktığında “Hades’ten yükselen bir ölüm tanrısı”ymışcasına göl üzerinde dolanan metalden bir adam görüyor.

Ve böylece köşkte meydana gelen olağanüstülüklerin sebebi de nihayet ortaya çıkıyor.

Eve girmeye çalışan metalden adam sonunda eve giriyor ve girdiği gibi de Doktor’a şunu soruyor:

“Muhafız sen misin?”

 

Bu soruyla birlikte bölümün tüm sezonu etkileyecek anına geçiş yapıyoruz. Yol arkadaşlarının her zamanki acınası oyunculuklarla bezeli “Yalnız Siber’e dikkat et! İstediği şeyi sakın verme! Ne olursa olsun!” çıkışıyla da Jack’in uyarısını harfi harfine hatırlamış oluyoruz.

Doktor sizce bunu aklının bir köşesine yazmamış mıydı?

Veya bizler izleyici olarak sezondaki -şimdilik- en hatırda kalıcı şey olan Jack’i ve onun bu uyarısını unutmuş muyduk? Birebir söylemeseler de mesela, kendi cümlelerini kullansalar olmaz mıydı? “Jack’in uyarısını hatırla.” deselerdi, o da mı olmazdı? Bu yol arkadaşlarının -özellikle replik açısından- kullanımı konusunda Chibnall’a çok kızgınım.

Neyse, MarySiber”in ne olduğunu soruyor ve Doktor açıklarken bir yandan da Siberler‘e kurban verdiklerini hatırlıyor ister istemez. Bill’in üstünden de çok zaman geçmedi aslına bakarsak. Ama bu iki sezon bana 10. sezonun üstünden asırlar geçmiş gibi hissettiriyor maalesef. Doktor’un Bill’i hatırlaması ve hatırlatması iyi oldu, bana Bill’i bile özlediğimi fark ettirdi. Gerçi Bill de bence sevilmeyecek biri değildi, kendisine haksızlık edildiğini yazıvereyim buraya.

Doktor’un “beni takip etmeyin” dediği yol arkadaşları tabii ki peşinden gidiyor ve Doktor yerine Percy’yi buluyor.

Böylece aslında “muhafız”ın, ve Yalnız Siber’in eve girmesini engellemek için evin şeklini şemalini değiştirenin Siberium etkisi altındaki Pecy Shelley olduğunu anlıyoruz.

Doktor neler olduğunu daha detaylı anlamak için Percy’nin zihninde bir yolculuğa çıkıyor. Göl kenarında gezintiye çıkan Percy, gölde parlayan bir cisim görünce merak edip eline alıyor. Böylece Siberium’un esiri oluyor. Percy’nin Siberium’la birleştikten sonraki anları gösteren flashback’lerin siyah-beyaz olması çok iyiydi. Hatta bölümün tamamı siyah-beyaz çekilse daha bile iyi olabilirmiş diye düşünüyorum.

Siberium Aşkına! Dur!

Siberium’un Percy’de daha fazla kalırsa onu mahvedeceğini anlayan Doktor, bir karar vermek zorunda kalıyor. Ya Siberium’u Percy’den çıkarmayarak Percy’nin ölümüne göz yumacak, ya da Siberium’u Yalnız Siber’e vererek gelecekte milyonların ölmesine neden olacak. Doktor bu zor kararın pençesindeyken, Ryan’dan akılalmaz bir öneri geliyor:

Percy’nin ölmesine göz yummak…

Her yol arkadaşı Doktor’la seyahat ederek ufkunu açmışken ve olgunlaşmışken, Ryan’ın bunlardan mahrum kalmış olması beni üzüyor. Neyse ki Doktor ağzının payını verdi de az da olsa içimin yağları eridi. Doktor’un “Doktor” olduğu anlardan biriydi bu.

“Tamam, aramızda bir ast-üst ilişkisi yok diyoruz ama belki de vardır.”

temalı bu konuşma sanırım Chibnall döneminde gördüğüm en güzel şeylerden biriydi. Doktor’u böyle görmek istiyorum işte, bir yandan hep ulaşılamaz ve yalnız olsun… Ryan, Doktor’un ona dedikleriyle utanadursun.

Yalnız Siber Siberium’u almaya geliyor ve Percy’yi öldürmeye teşebbüs ediyor. O sırada buna engel olmak için Yalnız Siber’in karşısına dikilen Mary ise, belki de romanına ilham verecek “Modern Prometheus” ile tanışıyor. Onunla konuşarak infaz kararından vazgeçireceğini sanan zavallı Mary, Yalnız Siber’in duygusuzluğu karşısında dehşete düşüyor. Doktor ise Percy’ye ölümünün adeta fragmanını vererek Siberium’u kandırıyor.

Percy’yi terk etmesini sağlıyor.

Siberium bu sefer Doktor’a geçiyor, ama Yalnız Siber -belki blöf yaparak belki de cidden- ordularına çağrı yapıp dünyayı 1816 yılında yok etmeye hazırlanıyor. Doktor Dünya’nın 1816’da sona erip ermeyeceğinden emin olamayınca mecburen Siberium’u Yalnız Siber’e teslim ediyor ve “yazın hiç yaşanmadığı” 1816 yazı, bu esaretten kurtuluyor…

Percy’den gelecekteki savaşın koordinatlarını alan Doktor ve arkadaşları da, kendi elleriyle gerçekleşmesine yardım ettikleri bu savaşın sonuçlarıyla yüzleşmek için Villa Diodati’den ayrılıyor…

Sezon finaline bağlanan diğer bölümleri düşündüğümde, Villa Diodati’yi üst sıralara koyamam. Ama yine de 12.sezon içindeki en iyi bölümlerden biriydi. İncelememi umarım keyifle okursunuz, önümüzdeki incelemede görüşmek üzere…

İrem Duygu Doğan

22 yaşındayım. Diziyle 2010'da tanıştım. 2014'te düzenli olarak izlemeye başladım ve o zamandan beri hayranıyım.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir