Doktor’u Geri Getirmek – 01×02 – “The End Of The World” İncelemesi
Birinci bölüme nazaran daha renkli bulduğum bu bölüm önceki bölümün tam bittiği noktadan devam ediyor. Doktorumuz her yeni yol arkadaşına sorduğu “Nereye gitmek istersin?” sorusunu soruyor ve toy zaman yolcusu tercihini gelecekten yana kullanıyor. Böylece ikili soluğu Dünya’nın sonunda alıyorlar.
Bölümümüzün pilotu ile başlayalım. Yıl 5.5/Apple/26. Günümüzden beş milyar yıl sonrası. İnsanoğlu uzaya çıkmış ve gezegen terk edilmiştir. Güneş ise onu yutup yok etmek üzeredir. İnsanlığın ana yurdu başta Ulusal Emanet‘in mülkü olup Güneş Bariyerleri tarafından korunsa da fon yetersizliği yüzünden kalkanlar kapatılacak ve Dünya yok olacaktır. Bu seyir keyfi yüksek ve önemli olayı izlemek isteyen Galaksinin zengin züppeleri ise son model bir uzay aracını Dünya yörüngesine konuşlandırmışlardır. Doktor ve Rose’un intikal etmesi ve bir şeylerin ters gittiğini fark etmeleriyle olaylar gelişir.
Öncelikle Dünya’nın boş kalması güzel bir düşünce. Sonuçta bugün ulusları tarafından terk edilmiş pek çok antik şehir var. Dizideki bu durum da bu konseptin daha büyük bir uyarlaması. Güneş’in beş milyon yıl sonra Dünya’yı yutacak olması da günümüz bilim adamlarının tahminleri arasında ki bilimsel bir verinin bilim kurgu dizisine ilham vermesi de bu tarz yapımlar izlemeyi zevkli kılan unsurlardandır zaten.
Uzay Üssünde gördüğümüz uzaylı zengin züppelere değinmek istiyorum. BBC bu bölüm kostüm deposunun zenginliğini konuşturmuş. Önümüze ırklar, şehirler, bilim adamları ve nice şeyle dolu bir külliyat fırlatıyor resmen üstümüze. Özellikle Madam Cassandra farklı bir tasarım olmuş ama ondan bölümdeki aktif karakterleri incelerken bahsedeceğim.
Bu bölüm Doctor Who’da sıklıkla duyacağımız iki kilit bilgiye denk geliyoruz. Bunlardan birincisi psişik kağıt. Gayet basit fakat akıllıca bir tasarım. Sadece beyaz bir kağıt olmasına rağmen aslında istenilen her yere kolayca girilmesini sağlayan psişik bir belge. Bu küçük item sayesinde Doktor ve yol arkadaşı sorunun olduğu yere kolayca giriyor ve bizi bazı fasa fiso kısımlardan kurtarıyor.
İkinci bilgi ise TARDIS’in çeviri sistemi. Bence bu genel olarak bilim kurgu ve fantastik eserler tarihinin en iyi fikri. Çoğu diğer hikayede günümüzden gelen ana karakter başka gezegene, fantastik dünyaya ya da zamanın farklı bir dilimine gittiği halde herhangi bir sıkıntı yaşamaz. Veyahut o dünyanın dilini öğrenmek gibi zaman alıcı bir seçenekle uğraşır. Doctor Who ise hem işi kolaylaştıran, hem de evreni içerisinde uyumlu bir faktörle bu sorundan sıyrılmış.
( Bu konuda örnek vermek gerekirse Overlord serisinde kendini başka bir Dünyada bulan Momonga ve Nazarick sakinleri halkla iletişim konusunda bir sıkıntı yaşamazken Gate: Jieitai Kanochi nite‘de ise gene fantastik bir dünyaya gönderilen japon askerleri bu halkın dilini anlamak için kullanılan sözlüklerle haşır neşir olmak durumunda kalırlar.)
Bu bölümde elimizde dört kilit karakter var. Kaçınılmaz olarak Doktor ile Rose, Cheam Ormanlarından Jabe ve Son Safkan İnsan Madam Cassandra. Rose ile başlamak istiyorum. Bu bölüm Rose’un şaşkınlığını ve sorgulamalarını izlemek keyifliydi. “Vay be, burası uzay mı? yeeey!” deyip koyvermek yerine kendini bir salon dolusu garabet arasında bulunca afallıyor. Tanıyıp etmediği bir adamla neden böyle bir yolculuğa çıktığını sorguluyor, ondan hesap soruyor hatta kafası o kadar karışık ki bir dal parçasıyla sohbet etmeye bile çalışıyor. Her ne kadar hareketli sahnelerde Doktor’a eşlik edemese de bu bölüm diziyi sindirmemiz açısından gayet önemli rol oynadı.
Dediğim gibi, Rose bu bölüm yol arkadaşlığının “düşünce ve sorgulama” tarafındaydı. İşin efor isteyen tarafında ise Jabe vardı. Orijinine bir lafım yok zaten. Dünya’nın Tropik Ormanlarında evrilmiş Hümanoid bir bitki soyundan geliyor. Bunun mümkünatını sorgulamayı bırakırsak karakter Doktor’un geçmişi hakkında bilgi edinmek açısından iyi kullanılmış. Esas oğlanımızla arasındaki uyum da tek bölümlük bir karakter olmasına rağmen gayet iyiydi. Vedası da acılı bir fedakarlıkla olduğu için benim aklımda yer eden yan karakterlerden oldu.
Gel gelelim 17. Leydi Cassandra O’Brien .Delta‘ya. -Rahat olun metnin devamında ondan sadece “Cassandra” diye bahsedeceğim- Yukarıda dediğim gibi farklı bir tasarım ama bana fazla ekstrem geldi. Nasıl besleniyor? Madem sadece deri nasıl konuşuyor? Hangi kaslar oynatıyor o ağzı? Sorular bu şekilde çoğaltılabilir. Ancak karakter bariz şekilde hiciv ve gönderme amaçlı tasarlandığı için bu soruları göz ardı ediyorum. Peki ya Cassandra ile tam olarak kime neye gönderme var derseniz benim aklımda iki profil canlanıyor. Birincisi günümüz “estetik ve botoks kaplı, don değiştirir gibi koca değiştiren Beverly Hills zengini kadın”. İkincisi ise biraz daha eskilerinin “sülalesini üstün gören burjuva kadın”.
İlk profili bir deri bir kemik -hatta sadece deri- gezmesinden çıkarabilirsiniz. İkinci profil ise Rose ile olan konuşmasına döşenmiş durumda. Cassandra saf kalmak uğruna yedi yüz sekiz kez bıçak altına yatmış. Kendini modifiye etmiş veya başka ırklarla kaynaşmış olanları ise “melez” olarak isimlendirip aşağılayan birisi. Bu açıdan bakıldığında soylarını en üstte tutup akraba evlilikleri yapan ve farklı sınıflarla evlenenleri aşağılayan zengin bir ailenin kızını ne kadar çok andırdığını siz de görebilirsiniz.
Leydi’nin planı da bu profilin üstüne kat çıkarcasına para üzerine kurulu, başkalarını hiçe sayan bir tutumda. Neyse ki Doktorumuz birkaç kurban verse de üssü ve içindekileri kurtarmayı başarıyor. Bu arada sanırım ilk birkaç paragraftan beri Doktor’dan pek adam akıllı bahsetmedim. Bu bölüm Doktordan ilk kez “Zaman Lordu” diye bahsediliyor. Gallifrey’in yok olduğunu öğreniyoruz ve onu gözü dolu, kederli ve gaddar olarak görüyoruz.
Gaddarlığı üzerine durmak istiyorum. Geçen bölüm Nestene Bilinci’ne merhametli davranan Doktor, bu kez Cassandra’nın yırtılarak ölmesini sert bakışlarla izlemekle yetiniyor. Sanırım büyük Doktor bile yakınındakilerin ölümünü gördüğünde gözünü karartıyor ya da geçmişinde olanlardan ötürü kimilerine karşı merhametsiz…….kim bilir?
Kısacası, gerek pilotuyla, gerek karakterleriyle gerek yaşanan olaylarla oldukça keyifli ve ilk bölümün yavan tadını unutturan bir bölümdü. Özellikle kurgu dünya içerisinde kaybolmayı sevenler açısından çoğu kişide Doctor Who külliyatı içerisinde boğulma isteği yarattığına inanıyorum. Bir sonraki bölüm The Unquiet Dead‘de buluşmak üzere.