Sıkıntılar Gelip Geçer, Yazar: Paul Cornell
Sıkıntılar Gelip Geçer
Doktor onları taşra cazibesi, güzel havası ve olağanüstü harabeleri için Calapia‘ya getirmişti. Doktor‘un Yaz‘a, “Calapialılar partilerde şapka fırlatmayı severler. Altı kafa olunca da bu, çok fazla şapka demek.” demişti. Ayrıca harabelerden bahsetmeyi sevmediklerini söyledi. Bir anlık sessizliğinden sonra da bunun sebebini hiç anlayamadığını söyledi. Yaz ise bu iki bilgiyi iyice kafasına kazımıştı. Zihnindeki çekmecede duruyordu bilgiler… “Umarım başımız belaya girmez.”
Calapia tam da onlara anlatıldığı gibiydi:
taşrası cazibeli, güzel ve olağanüstüydü. Ama Calapialılar hiçbir yerde görünmüyorlardı. Yaz ve arkadaşları gezegenin en önemli şehirlerinden birinde dolaşıyorlardı. Buradaki binalar sanki daha dün birileri buradaymış ama içindeki insanlar gitmeden önce kapılarını dikkatlice kapatıp da öyle gitmişler gibiydi. Yaz, zihnindeki çekmecenin iyice açıldığını düşünüyordu kendi kendine. Pek bir şey de yoktu burada. Olan şeylerin de onu ya da arkadaşlarını ısıracağından endişe ediyordu.
Graham’ın bir tabela bulduğunu gördü. TARDIS sözcükleri tercüme ederken görünlü biraz kıpırdanıyor gibi görünüyordu. ‘Sığınaklara Gider‘
“Aşırı tepki mi gösteriyorum,” dedi Graham. “yoksa bu biraz endişe verici mi?”
Yerin kilometrelerce altında, daire şeklinde oturmuşken alınlarında ünlü kişilerin isimleri yapıştırılmış bir hale gelmeleri işte böyle bir şekilde başlamıştı.
Kapıyı açan Calapialı, Ölüm Ayı’nın gezegenin üzerinden her 64 yılda bir geçtiğini bilmeyen turistlerin var olabilmesine şaşırmaktaydı. Doktor ve arkadaşlarını hızlıca içeri alıp bir odaya soktular. Onlara yanlarında şapka olup olmadığını sordular. Ve hiç şapkaları olmamasına şaşırtıcı bir şekilde sevindiler. Söylediklerine göre, sadece şapka deposu olan yer bile aşağıda koca bir geçidi kaplamaktaydı.
“Ne kadar sürecek bu? Yani, sonuçta bu bir ay, geceleri gelip gidiyorlar, değil mi?” diye sordu Ryan.
Calapialı altı yüzüyle birden garip garip baktı. Ardından onlara Dünya zamanı ile üç haftadır aşağıda olduklarından bahsetti. Geçidin açılmasına sadece dakikalar kalmıştı üstelik. TARDIS‘e dönüş umutları yoktu.
“Harika” dedi Doktor, bu kelime seçimi kesinlikle Yaz‘ın bu durumda seçebileceği kelimeler arasında değildi. Ryan ve Graham’ın yüzlerindeki ifadelere bakılacak olursa onların da düşüncesi Yaz’ınkinden farklı değildi.
“Üç haftalık iç mekan oyunları! Sonuç!”
Kısa süre sonra anlaşıldı ki, iç mekan oyunları fikrini çok seven Doktor’un, bu oyunların kuralları hakkında hiçbir fikri yoktu. İç cebinde bir satranç seti vardı ve oynayabiliyordu. Tabi her hamlesinde garip garip sesler çıkarmak suretiyle. Israrla adının doğru teleffuzunun ‘Scaribble’ olduğunu savunduğu bir oyunu daha vardı. Oynamayı denediler.
Doktor başta adını sadece kendinin bildiği yerleri ve yaşam türlerini yazarak başladı. Sonrasında da başkalarının yazdıklarını düzenlemeye girişti. Bazense sadece şekiller oluşturmaya, başkalarının yazdıklarını da bu şekillere uydurmaya çalışıyordu. Yarım günün sonunda Graham itiraz etti. Tesisleri gözlemlemeye gitti. Gördüklerini anlatmak üzere döndüğünde herkesi rahatlatan şeyler söyledi. Buralar da tıpkı Dünya’daki gibi yerlerdi, yabancılık çekmeyeceklerdi.
Bir vakit sonra Doktor onlara ne oynamak istediklerini sordu. Ryan, küçükken oynadığı bir oyundan bahsetti. Kağıtlara isim yazıp, bu kağıdı alnınıza yapıştırarak oynayabileeğiniz bir oyundu. Şanslarına Doktor’un cebinde daima bir kalem olurdu, bir de kağıt üretebilen bir cihaz. “Eğer bir gün içerisinde kağıdı imha etmezsek… epey patlayıcı olabilir.” demişti Doktor.
İşte böylece çember şeklinde oturmuşlardı.
Yaz oturduğu yerden Doktor’un alnında ‘Lewis Capaldi‘ yazdığını okuyabiliyordu. Graham’ın alnındaki kağıtta ‘Mel ve Sue‘ yazıyordu. Ryan’da ise ‘Büyük Theodor‘ yazıyordu. Doğal olarak, kendinde ne yazdığını bilmiyordu. Ancak nedense, Ryan ve Graham ortalarında oturan Yaz’a bakıp bakıp gülüyorlardı.
“Tamam,” dedi Ryan. ” peki ben… yaşıyor muyum?”
Doktor endişeli görünüyordu. “Yaşamıyormuşsun gibi mi hissediyorsun?”
“Bu kişi yaşıyor mu?” diyerek parmağıyla alnındaki kağıdı gösterdi.
“Bekle biraz, şimdi derken ne zamanı kastediyorsun?” dedi Graham, “Çünkü şu an ne zaman bilmiyoruz. Bu konuda bir kural koymalıyız -”
“Bu kişi,” diye devam etti Ryan,”2020 yılında yaşıyor mu?”
“Bu berbat bir taklit.” dedi Doktor.
“Ne?”
“Kağıttaki adam. Onun sesi hiç de böyle değildi.”
“Ah,” dedi Graham, Ryan’ı dürtükledi. “Yani bir erkek…”
Ryan tekrar kağıdı göstererek, sanki sonraki cümlesinden sonra sosyal medyada linç yiyeceğini bilen biri gibi hızlı konuştu. “Bu kişiyi tanımıyorum.”
“Bunu söylemek için biraz erken,” dedi Doktor, “henüz bir gündür buradayız.”
Bu, Yaz’ın katıldığı en uzun parti oyunu haline gelmişti. Ya da sadece öyle hissettirmişti. Devamında Ryan’ın Roma İmparatorluğu tarihine dair acı verici keşifi, ‘Gotik’ kelimesine dair kafa karışıklığı vardı. Graham’ın nasıl iki kişi birden olabileceğini sorgulamasına karşılık Doktor’un ‘Hoş İskoç hanım ve babası’na ilişkin anektodları ile Yaz’ın kendi kağıdında ne yazdığına dair merakı artmıştı.”Bir kadın mıyım?” diye sordu.
“Evet,” dedi Ryan ve Graham. Hemencecik.
Yaz gözünün ucuyla Doktor’a baktı. Doktor ağzını açmış ve hemencecik kapatmıştı, bir şey dememeye karar vermişti galiba. Yaz daha önce Doktor’un böyle bir şey yaptığını görmemişti.
“Peki. Ünlü müyüm?”
“Evet, oldukça fazla. ” dedi Ryan ve Graham. Fakat Doktor yine bu cevaplarına dair bir itirazı var gibi duruyordu ama bu konuda bir şey söylemek de istemiyordu.
‘Bu’, diye düşündü Yaz, ‘eşsiz bir durum. Eşsizlik cevapların saklandığı yerdir.’ kriminoloji hocalarından biri söylemişti bunu. Doktor’un emin olamadığı kim olabilir? Kendisi için belli bir cinsiyet takısı kullanmayan birinin emin olamadığı kim olabilir? “Ah,” dedi Yaz;
“ben senim!“
Ryan ve Graham cevabın hemen bulunmasına itiraz edecek gibi oldularsa da Doktor kocaman bir şekilde gülümsüyordu, adeta güneşin bulutlar arasından çıkıvermesi gibi.
Kısa süre sonra Doktor hepsinin telefonlarına çeşitli düzenlemeler yapıp Dünya’da olan biteni takip edebilmelerini sağladı. Birkaç da oyun yüklemişti, bu oyunlar ona mantıksız gelmişti. Doktor’un biraz daha sakin duran haline bakan Ryan fısıltıyla “Bir arı ile asansörde sıkışmış gibiydik, biraz sakinleşmesi rahatlatıcı oldu.” demişti.
Yaz Doktor’u izlerken hayran kalıyordu. Neredeyse her saat başı bambaşka oluyordu. Durup dururken rahatlatıcı, komik hikayeler anlatmaya başlıyordu. Gece çökerken de cebinde bulduğu minyatür kitaplarla oyalanıyordu. İkide bir öylesine diğer odaya yürüyüş yapıyor, iki odadan birinde egzersiz yapıyordu.
Bir noktadan sonra, küçük otomatik bir cihaz geldi. Yerel meyveden oluşan bir yemek ve ekmek olduğu anlaşılan bir şeyden getirdi. Dotor bunların yeneblir olupğ olmadığını anlamak için soniği ile yiyecekleri taradı. Yaz ise yüzünde bir somurtma ile yiyeceklerin porsiyonlarını inceliyordu, hayalkırıklığına uğramış gibiydi.
Aynı günün ilerleyen saatlerinde Yaz da Doktor’a yürüyüşünde katıldı. Gözlemlediklerini paylaşmak istemişti. “Hani sen sosyalleşmede beceriksiz biriydin?”dedi. “Çünkü bugün sana baktığımda hiç de öyle gözükmüyordun.”
Doktor biraz endişelenmiş gibiydi. “Öyleyim. Gerçekten de. Ama bu bir görev. Görevlerde iyiyimdir. Dikkat ettiğin için teşekkür ederim. Diğerlerine söyleme. Bunu yaptığımı fark etmelerini istemiyorum. Ya da bundan bıkmalarını.”
“Kendi kendini rahatsız ediyordun, bu yüzden bunu yapmayı kestiğinde hepimiz rahat bir nefes aldık.”
“Ah. Evet. Düşünmeden hareket etmiştim. Bunu gözlemlemenin günü geçirmenize yardımcı olduğunu sanıyorum. Bunu Woodstock‘tayken öğrenmiştim.”
“Bunu sıklıkla yapıyor musun?”
“Neyi, 1970’lerin hippi rock festivallerine gitmeyi mi? Hayır. Bir daha asla. O şiirler. Çıplaklık. Belkli de Somme yüzündendir.”
“Ben kendini olduğundan daha az biri gibi göstermenden bahsediyorum.”
Doktor‘un yüzü düşünmekten hoşlanmadığı bir düşünce ile güreşiyormuş gibi buruştu. “Sanırım. Eskiden insanlar beni küçümserken bunu yapmaktan hoşlanırdım. Ama bu bedendeyken bu çok rahatsız edici. Çünkü ne zaman ortaya çözümü atsam ve insanların beni küçümsemeyi kesmesini istesem onlar küçümsemeye devam ediyor.”
Yaz onun ne demek istediğini anlamıştı. “Biz bunu yapmıyoruz. Hiçbirimiz. Bazen senin aslında nasıl biri olduğunu bir anda görsek bunun bize fazla geleceğini düşünüyorum. Kaldıramazdık sanırım.”
Doktor aynı anda hem mahcup olmuş hem de memnun olmuş gibi hissediyordu.
Ki bu da Yaz’ın en sevdiği Doktor ifadesiydi. “Aslında, bunu yapamam. Benim için de biraz fazla olur. Bildiğimden fazlasıyım. Halen bunu sindirmeye çalışıyorum. Bu sebeple bazen kendimi daha genç bir bedene dönüştürmek yerine farklı bir kişiliği geçmeye odaklandığımı düşünüyorum. Kendimi kapatıp açmalıyım ki onca anıyla başa çıkabileyim. Her şey bir başkasının anısıymış gibi olabilsin. Bu yaptıklarıma başka bir bakış açısıyla bakabilmemi de sağlıyor. Son zamanlarda bu konu üzerine daha fazla kafa yormaya başladım. Aynada bir kız var. Bu şu an hissettiğim kişiye uymuyor. Dışarı çıktığımızda… Ah, bu konu daha derin ve anlamlı bir hale geldi, değil mi?” Yaz önemli olmadığını, devam etmesini söyleyecekti ama Doktor birden dönüp herkes için cebinden bir sürpriz daha çıkardı. “Hayvan şekilli balonlar!”
Graham elini kaldırdı, bu Doktor için hem bir istek hem de yerine getirmesi gereken bir başka görev olacaktı. “Düşünüyordum da,” dedi Graham, “yemeğimiz nereden geliyor? Bence gidip şu Calapianları bulupi onlara teşekkür etmeliyiz.”
“Evet,” dedi Ryan.”belki onlara bir yardımımız dokunur.”
Ve sonra Yaz, Doktor’un yüzündeki o devasa gülümsemeyi bir kez daha gördü.
Günleri hayvan şekilli balonlar, yoga ve karaokenin yanısıra Calapianlar’ın sevdiği şeyleri öğrenmeyle geçiyordu. Doktor ve arkadaşları Calapianlar ile birlikte yemekleri hazırlıyor ve dağıtıyorlardı.
Ölüm Ayı‘nın son gününde herkes bir araya geldi ve yemek yedi. Yemeğin ardından tüm başlar öne eğilip kaybedilen canları andılar. Doktor ve arkadaşları da onlara eşlik etti.
Her şey sona erdiğinde Yaz kendini gerçekten de bedenen ve ruhen dinlenmiş hissediyordu. İzolasyon süresince bir şeyi ispatlamıştı. Doktor, büyük kapıların açılmasını bekliyorlarken Yaz’ın yüzündeki ifadeyi fark etmişti. “Ölümün ortasında,” dedi, sadece Yaz’ın duyabileceği kadar sessizce konuşuyordu, “biz hayattayız. Hep birlikte.”
Kapılar açıldı ve herkes güneş ışığına doğru çıktı. Graham ve Ryan birbirlerine sarılıp gülüştüler.
Yaz derin bir nefes aldı. Ve hava çok güzeldi.
-son-
Ç/N: Hava çok güzel olacak. Herkese sağlık ve sabır diliyorum. Lütfen dikkatli olun. Bu günler de geçecek.
Herkese sevgi ve saygılarımla.