Yeni Bir Boyut – 01×01 – “Rose” İncelemesi

Rose…bilim kurgu efsanesinin uzun bir aradan sonra ekranlara dönüşünün ilk ürünü.

Yetişkinlerde nostaljik hisler, gençlerde merak uyandıran bir girişim. Bu bölümle birlikte sonik tornavida Paul McGann’ın deli romantik ellerinden Christopher Eccleston’ın savaş gazisi ellerine resmen geçmiş bulunuyordu. (Aslında tam olarak öyle olmadı ama neyse…. Spoilers Sweetie )

Bölüm, ekrandan uzak kaldığı yılların acısını çıkarırcasına hızlı bir tempo ile başlıyor. Bu hızlı sahneler kafamızda Rose hakkında üç aşağı beş yukarı bir profil oluşturmamızı sağlıyor. Karşımızda annesiyle yaşayan, tezgahtarlık yapan ve iyi kötü bir aşk hayatı olan genç bir kız var. Seyircinin kolayca empati kurabileceği makul bir profil. Mevzubahis hızlı tempo Rose’un alt kata inmesiyle duruluyor ve gizemli bir havaya bürünüyor. Derken mankenler gıcırdaya gıcırdaya cana geliyorlar ve kızımızı kurtarmak üzere iki yürekli adam sahnede boy gösteriyor.

Adamımızın Rose’u kaptığı gibi koridorlarda koşmaya başlamalarıyla ileride onlarcasını göreceğimiz bazı sahnelerin ilklerine tanıklık ediyoruz. Koşuşturmaca, sonik, kafası karışık dünyalı ve sürekli konuşan çok bilmiş Zaman Lordu. Genç kızları plastik uzaylılardan kurtaran, istediği kilidi açan ama kendini tanıtmayı son dakikada akıl edebilen bir lord. “Doktor”

Ä°lgili resim

Bu kısımla ilgili ufak bir paragraf açarsak eğer; bence mankenlerin sunumu başarılı olmuş. Gıcırdayan ağır hareketleri insanı hafif de olsa tedirgin ediyor. Sonuçta yürüyen vitrin mankenleri fikri ham olarak sunulduğunda ne korkutucu ne de ciddiye alınacak tarzda değil. Bu yüzden olsa gerek ki dörtnala koşmaya başladıklarında üç saniye önceki atmosfer yerle yeksan oluyor. Gerçi bu konuyu çok irdelemek istemiyorum çünkü dizi görsel şölen vaad edebilecek bir konumda değildi o sıralar. İkinci sezonun, hatta ikinci bölümün geleceği bile meçhuldu. Ki muhtemelen bu yüzden ilk bölüm için Autonlar seçilmişti. Sokaklarda gıcırdayan mankenler yürütmek şekil değiştiren Zygonlar ile uğraşmaktan daha kolay olsa gerekti. Esasen bu çok riskli bir karar çünkü çoğu kişi “çılgın uçan kol dehşet saçıyor” faslından sonra devam etmektense sekmeyi kapatmayı yeğlemişti.

doctor who episode rose ile ilgili görsel sonucu

Yine de dizi bir şekilde dizi sizi çekimi altına almayı başarıyor. Eğer ne idüğü belirsiz karakterlerden hoşlanıyorsanız yaşlı zaman lordumuz tam da ağzınıza layık. Ki kendisinin ilk bilim kurgu dizisinin ana karakteri olduğunu ve onca farklı bedenle yaşadığı sayısız macera üzerine bulunan dökümanları göz önüne aldığımızda ne kadar derinlikli bir karakter olduğunu anlamamız zor olmuyor.

Bu bölümde Doktor bu derinliğini bizlere birkaç farklı şekilde sunuyor. Mesela Dünya’yı algılayışıyla ilgili sözleriyle. Onun kendi etrafında ve güneş çevresinde nasıl hissettiğini söylerken, gözleri dalıp giderken sanki ayaklarının altındaki magmayı ve fosilleri hissedermişcesine konuşmasında anlıyorsunuz. İkinci bir nokta ise Nestene Bilinci ile olan konuşmasında. Oraya bir başka deri ceketli koysak anti-plastiği Bilinç’in içine atıverir ve sorunu çözerdi. Oysa o ne olduğu belirsiz bu varlığa bile bir şans sunuyor. “Sana başka bir gezegen bulabilirim.” diye bir teklifle çıkıyor karşısına. Galakside bunu yapacak adam sayısı fazla olmasa gerek.

doctor who episode rose ile ilgili görsel sonucu

Hazır deri ceket demiş ve Doktor’un kişiliğinden bahsetmişken, biraz da dış görünüşünü irdelemek istiyorum. Ona daha önceki Doktorlar hakkında fikir sahibi biri gözüyle baktığımda biraz sade bulduğumu itiraf etmeliyim. Diğer Doktorlar “Ben buralı değilim çok farklı bir kafa yaşıyorum ama size de benzemem lazım.” dercesine hoş ama bir o kadar da farklı giyim kuşama sahiplerdi. Oysa bu Doktorumuz hiç de öyle değil. Başta bu garip gelse de ileriki bölümlerde öğrendiklerimiz kendisinin biraz “Öyle muzipliklerle uğraşamam.” kafasına girdiğini gösteriyor bence.

Karakterlere girmişken bölüme adını veren kızımız Rose’a ufak bir geri dönüş yapmak istiyorum. Rose tam olarak biz seyirciyi karşılayacak nitelikle. Gayet sıradan bir kız, basit ama yorucu bir işi var, sevgilisiyle takılıyor, annesiyle yaşıyor….. elbet bir ucundan tutup özdeşleşeceğimiz biri. Bir bakıma Doctor Who’nun bize vermek istediği iletilerden biri de bu gibi geliyor bana bazen. Yol arkadaşı aslında biziz ve Doktor elimizden tutup “Haydi seninle bir yolculuğa çıkalım.” diyor adeta. Tabi Rose’un ileride nelere kadir olacağını bilen bilir ama ilk bölüm ondan böyle bir hava sezmiştim.

Rose’u bırakıp Doktor dışında etkileşime geçtiği insanlara bakarsak Mickey ile olan ilişkileri bana çok yapmacık geldi. Sanki Davies aşkla meşkle uğraşmak istememiş de o sahneleri alelade birine yazdırmış gibiydi. Gerçi bu ilişkinin bilerek yapay olması istenmiş olabilir çünkü Dünya’da kör kütük aşık olduğu biri olsa nasıl Doktor’un peşinden gidip uzay ve zamanda fink atacaktı? Annesi ile olan ilişkisi de biraz o kıvamdaydı. Yani bize annesi değil de “beraber aynı evde kalıp kirayı bölüştüğü hanım abla” olarak lanse edilse pek de bir fark görmeyecektik.

doctor who episode rose clive ile ilgili görsel sonucu

Tabi birde Clive var. Şunu unutmayın arkadaşlar; bir yerde doğaüstü ya da gizemli bir olay mı dönüyor? O zaman kesinlikle onunla ilgilenen şişman bir komplo teorisyeni vardır. Doctor Who’da da bu boşluğu Clive isimli aile babası dolduruyor. Yazar bu karakteri koyarken insanların Doktor’u giderek daha çok merak etmesini sağlayacak biri gibi düşünmüş olsa da bence pek bir etkisi olmamış. Zaten mankenlerin canlanmasıyla birlikte de kendisine veda ettik. Oysaki bu bölüm gereksiz görsem de ilerisi için saklanıp biraz da karakter gelişimi eklenerek yer yer kullanılabilirdi. Mesela L.I.N.D.A.’da görsek ilginç bir dokunuş olurdu ama bunu zamanı gelince konuşuruz.

Lafı fazla uzatmadan çözüm faslı ve finale geçip yazımı noktalayacağım. Uzaylıların çanak olarak London Eye‘ı kullanmaları gayet güzel, resmen bize Londra’da olduğumuzu hatırlatmışlar. İlk bölüm için makul, ne çok karışık ne de çok sıkıcı bir arka plana sahipler. Sorunun çözümü de gayet temiz oldu zaten. (Temiz derken bu sırada savaş alanına dönen Londra sokaklarını kastetmiyorum tabi) Son olarak da Doktorumuz allem edip kallem edip hayatından sıkılmış ve tutkulu Dünyalıyı yanında gelmeye ikna ediyor ve modern Doctor Who maceramız başlamış oluyor.

Bu arada meraklıları için birkaç küçük not:

-Bunu bilmeyen kaldı mı bilmiyorum ama eğer siz de Rose gibi Google’a “Doctor blue box” yazıp aratırsanız merhum Clive’ın sitesiyle karşılaşıyorsunuz.

-Finalde Doktor Rose ve Mickey’ı bıraktığında geri dönüp “Zamanda yolculuk edebildiğini söylemiş miydim?” demeden önce ufak bir macera yaşıyor. O arada neler olduğunu öğrenmek isterseniz 11 Doktor 11 Öykü’nün dokuzuncu hikayesi olan “Babil Canavarı”nı okuyabilirsiniz.

 

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir