“YİNE Mİ KEDER?” – 12×02 İncelemesi
Chibnall’ın önceki bölümlerine kıyasla hayli şaşırtıcı olan ilk bölümden sonra, açıkçası hikayenin ikinci kısmının batırılacağını düşünmüştüm. Ama sanırım beklentimi düşük tutmam işe yaramış olacak ki, hiç de hayal kırıklığı yaşatmayan bir bölüm izledik. Hatta, şok ediciydi desek yanlış olmaz…
Geçen bölümde Doktor’u gizemli yaratıkların boyutunda hapsolmuş halde, yol arkadaşlarını ise düşmekte olan uçağın içinde bırakmıştık. Bu bölümün başında Doktor yaratıkların boyutundan nasıl çıkacağını düşünedursun, yol arkadaşları Doktor’un onlara bıraktığı planı buluyor. Doktor’u monitörde gören Graham’ın onunla konuşmaya çalışması, Doktor’un da bunun farkında olup “Benimle konuşmaya çalışma Graham, bu bir kayıt. Seni duyamam.” deyişi bölümde en çok güldüğüm yerlerdendi. Graham da olmasa gülemeyeceğiz. Yol arkadaşları telefona yüklenen uygulama sayesinde sağ salim yere inerken, Doktor da hapsolduğu boyutta bir kadınla karşılaşıyor.
O Kadın
19.yy’da yaşadığı belli olan bu kadın, yaratık boyutunun kendi zihninde yer aldığına ve yaratığın da koruyucusu olduğuna inanıyor. Adının Ada olduğunu öğrendiğimiz kadın, 13 yaşından beri bu boyuta geldiğini ve koruyucusunun zihnine bir kelimeyi yerleştirdiğini söyleyince, gizemli yaratıkların kim olduğu sonunda ortaya çıkıyor: Kasaavin.
Ada’nın elini uzatmasıyla, Doktor ve Ada Kasaavin’lerin boyutundan 19.yy İngiltere’sine ışınlanıyor. Buhar gücüyle çalışan cihazların sergilendiği panayıra göz attığımız bu sahnenin kıyafetlerine, çekim tarzına, oyunculuklarına, kısaca her bir detayına bayıldım.
Kendi icadının en iyisi olduğunu düşünen mucitlerin arasına ışınlanarak gelen Doktor’un bununla baş ettiği sahne de çok güzeldi, özellikle kadın olduğunu unutup kendini “ışınlanan adam” diye tanıttığı an: “Her seferinde aynı şey!”… Doktor’un hala yaşadığını öğrenen Efendi de panayıra geliyor ve yapmaktan en çok keyif aldığı şeyi yapıyor, masum insanları öldürüyor. O kadar kibirli ki, Doktor’un diz çökmesini istiyor. Doktor da daha fazla insanın ölmesini engellemek için Efendi’nin önünde eğiliyor.
“Önümde Eğil, Adımı Söyle!”
Bu sahneyi beğensem mi daha doğru, beğenmesem mi cidden bilmiyorum. Ama beğendiğimi söylemem lazım. Doktor, Efendi’nin de Kasaavin’leri en az kendisi kadar tanımıyor oluşuna seviniyor sevinmesine. Fakat Efendi’nin “memleketten” haber getirdiğini söylemesiyle sevinci kursağında kalıyor.
Chibnall’ın Gallifrey’i geri getirmeye yanaşacağını pek sanmıyordum ama, nasıl olduysa o noktaya gelmiş. Buna için için seviniyorum ama Chibnall’a güvenmediğim için mahveder korkusuyla Doktor gibi benim de sevincim kursağımda kalıyor.
Bu arada düşen uçaktan kurtulan yol arkadaşlarının başı beladan kurtulamıyor ne yazık ki. Daniel Barton gibi teknolojiyi kendi elinin altında hapseden birini düşman edinince, arananlar listesinin zirvesine çıkıyorlar. Yakalanmamak için telefonlarını kırıp bir inşaata sığınan üç kafadar, şimdiye kadar sorgulamadıkları şeyleri sorguluyor. Çok şükür!
Kim Bu Bir Dolu İnsan?!
“Doktor kim? Efendi kim? Doktor’la o kadar maceralar yaşarken nasıl oluyor da Doktor’un hayatıyla alakalı hiçbir şey bilmiyoruz? Birbirimize “en iyi arkadaş” sıfatını uygun görürken nasıl oluyor da neye bulaştığımız hakkında hiçbir fikrimiz yok? Doktor’un “Önceden erkektim” demesi bir şaka değil mi? Değilse bunu nasıl becerdi?…”
Sorgulamak iyidir, Doktor’un en iyi arkadaşları(!). Geç olsun, güç olmasın diyelim. Bu arada Graham’ın diğer iki yol arkadaşının moralini yüksek tutmaya çalışması güzeldi, aklı başında tek karakter olması da üzücü tabii.
Gümüş Leydi Huzurlarınızda
Efendi’yi Ada’nın yardımıyla def eden Doktor, Profesör Charles Babbage’ın evinde yaşananları tartarken, Ada’nın herhangi bir Ada olmadığını fark ediyor. İlk bilgisayar programcısı Ada Lovelace’la bir maceraya atıldığını anlayınca bunun bir ipucu olabileceğini düşünüyor. Babbage’ın evinde ilgisini çeken bir diğer şey de, aynısını Barton’ın ofisinde gördüğümüz “gümüş leydi” isimli makine oluyor. Bu makinenin Kasaavinleri bizim evrenimize yansıtmaya yaraması, bir gizemi daha çözmüş oluyor böylelikle. Gümüş Leydi’yi çalıştıran Doktor 21.yy’a ışınlanacağını umarken 20.yy’a, Nazi işgalindeki Fransa’ya ışınlanıyor. Yanında Ada ile birlikte…
Nazi İşgaliAltındaki Fransa ve Doktor
İşgal altındaki Fransa’da güçlü bir kadınla daha karşılaşıyoruz: İngiliz ajan ve telsizci Noor Inayat Khan. Doktor ve Ada’yı sokakta gören Noor, ikisini Naziler‘den korumak için evinde saklıyor. Doktor’un peşinden giden Efendi de psişik algı filtresini kullanarak kendisini Nazi Subayı’ymış gibi tanıtıyor ve Noor’un evini basıyor.
Acaba Nazi askerlerin evin zeminini taradığı sahnede aklına Inglorious Basterds gelen sadece ben miyim? Efendi evde Doktor’u bulamayınca askerlerini alıp gidiyor. Doktor ise Efendi ile konuşmak için “özel” bir kod kullanıyor.
Kim derdi ki bir gün 4 vuruşu özleyeceksiniz diye? Bölümdeki en harika sahnelerden biri şüphesiz, Doktor ile Efendi’nin 4 vuruşlu kodla birbirlerini bulmasıydı. Doktor ve Efendi Paris’in en ünlü yerinde paslaşırken, Noor ve Ada Efendi’nin TARDIS’ini buluyor. Efendi de tam bu noktada hepimizi şok eden bir şey söylüyor. Gallifrey’in yok olduğunu!
“+Gallifrey! -Neden o ismi söyledin?!”
Noor’un İngilizler’e çektiği telgraf sayesinde Efendi’nin Nazi subayı olmadığı anlaşılırken, Daniel Barton da bir söyleşiye katılıyor. Ve kullanıcılarına teşekkür ediyor, her şeylerini sorgusuz sualsiz paylaştıkları için… Tabii bu arada yol arkadaşları da C‘den arakladıkları ajan silahlarını kullanarak Barton’ın Gümüş Leydi‘yi sakladığı yere gidiyor ve öylece bekliyorlar.
Kasaavinlerle anlaşan Barton, 7 milyar insanın DNA’sını silip Kasaavinler için birer veri deposu haline getirmek için uygulama yapmış meğer, çalıştığını görmek için de kendi DNA’sının yüzde 7’sinde denemiş bu uygulamayı. Gümüş Leydi’yi çalıştıran Barton tam 7 milyar insanı Kasaavinlere teslim edecekken planı başarısız oluyor. Çünkü Doktor, Efendi’nin TARDIS’iyle geri dönüyor ve bir yıl öncesinden uygulamayı etkisiz hale getiriyor. Bununla da kalmıyor, Efendi’nin Eyfel’de Kasaavinler hakkında atıp tuttuğu ses kaydını onlara dinletiyor.
Kasaavinler de gücenmiş olacak ki, Efendi’yi boyutlarında hapsediyor… Efendi’nin sonsuza kadar orada kalmayacağını, bir şekilde karşımıza çıkacağını biliyoruz ama. Muhtemelen sezon finalinde geri geldiğini görürüz. Acaba Kasaavinlerle birlikte mi gelir?
Efendi Bir Yolunu Bulur… Mu?
Gezegen bu büyük tehditten kurtuluyor en nihayetinde (bu arada Doktor yol arkadaşlarını kurtarmak için plan hazırlamayı da unutmuyor) ve Ada ile Noor’a veda etmek zorunda kalıyoruz. Keşke Yaz&Ryan ile Ada&Noor yer değiştirseler. Yaz ve Ryan geçen sezon ne kadar işe yaramazdılarsa, Ada ve Noor bu bölüm o kadar işe yaradılar. Oyunculukları da çok iyiydi, çok muhteşem iki tarihi kişilik olmaları da bölüme çok iyi yedirilmişti.
Rosa Parks bana ne kadar sahte geldiyse Ada ve Noor o kadar samimiydi. Keşke sadece bir bölümle sınırlı kalmasalardı… Bu arada Doktor, Noor’un hafızasını sildikten sonra “bonne chance” diyor ama ilk izlediğimde “bol şans” dediğini duyup afalladım ister istemez! Türkçe konuşmamış olsa bile aslında, bol şans diledi diyebiliriz.
Efendi’nin “En son ne zaman gittin Gallifrey’e? Bence bir uğramalısın.” demesi aklına takılan Doktor, Gallifrey’e gitmeye karar veriyor bölüm sonunda.
Gallifrey TARDIS’i Beş Dakikaya Kalkıyor!
Gallifrey’in Efendi’nin dediği gibi gerçekten de yakılıp yıkıldığını gören Doktor, Efendi’den son bir mesaj alıyor. Efendi, öyle bir yalan keşfetmiş ki, öğrendiği şey delirmesine ve Gallifrey’i yerle bir etmesine sebep olmuş. Sebebini öğrenemiyoruz tabii, o sezon finaline kaldı ama, bir sezondur beklediğimiz kelimeleri duyuyoruz: Zamansız Çocuk!
Moffat’ın Melez hikayesi gibi yarım yamalak kalacak diye korkmuştum açıkçası. Ama sonunda Gallifrey’in kurucularını ilgilendiren, tüm Zaman Lordları’nın kimliğine etki eden ve dahi Gallifrey’in yıkımına yol açan güçlü bir olay örgüsü izleyebileceğiz! Bu Zamansız Çocuk’a baya bel bağladım ama umarım Chibnall’da bunu iyi işleyebilecek kabiliyet vardır da pişman olmam.
Bölümü Graham, Ryan ve Yaz’ın aslında geçen sezonun ortasında, hadi en azından geçen sezon finalinde sorup öğrenmeleri gereken şeyleri sorup öğrenmeleriyle kapattık. Dedim ya, geç olsun güç olmasın. En azından beni rahatsız eden bir şeyden kurtulmuş oldum. Geriye sadece işe yaramamazlıkları ve amatör oyunculukları kaldı. Onlar da düzelir mi bilmem, göreceğiz. Umarım incelememi keyifle okumuşsunuzdur. Haftaya görüşmek üzere…