Deri Ceketli Bir Adam… – 01×01 – “Rose” İncelemesi
Bir efsanenin küllerinden yeniden doğması… Bütün eksiklerine rağmen Rose bölümü hayranların kalbinde özel bir yere sahip.
Doctor Who dizisinin TV dünyası için, bilimkurgu dünyası için ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. O yüzden bütün bunlardan bahsetmek yerine direkt bölüme geçelim bence.
Doktor karakterini ve onun yaşadığı maceraları konu alan bir dizinin Rose isimli bir bölümle 16 senelik bir aradan dönmesi biraz ilginç, biraz da riskli bir karar. Ki, bölüm bütün uzaylı atraksiyonlarına rağmen Rose’u merkeze alıyor. İlk 5 dakika boyuncu Rose’u ve onun hayatını göstererek modern serinin ilk yol arkadaşı tanıtılıyor.
Rose 19 yaşında, annesi ile yaşayan, tezgahtarlık yapan ve Mickey ile romantik ilişkisi olan bir genç kız. Kendimizi Rose’un yerine koymak zor olmuyor. Çünkü onun gördüğü şeyler karşısında verdiği tepkiler çok doğal. Tezgahtarlık yaptığı mağazada mankenlerin canlandığını gören Rose bunun öğrencilerin yaptığı bir şaka olduğunu düşünüyor. Çünkü biz de öyle düşünürüz, Nestene Bilincinin kontrol ettiği bir uzaylı ırk oldukları aklımıza gelmez. Deri ceketli bir adam gelip Rose’un elinden tutuyor ve ”koş” diyor. Ve ardından gelişen olaylarda karakter hep doğal tepkiler vermeye devam ediyor.
Deri ceketli bir adam… Kendine Doktor diyor. İnsanlara karşı ufak bir küçümsemeyle yaklaşıyor. Mickey’in ölmüş olabileceğini umursamıyor, ölmemiş olabileceği ihtimalini Rose’a söylemiyor. Nestene Bilinci’nin yanına yanında bulundurduğu antiplastik maddeyi baştan kullanıp işi bitirmiyor. Mickey’i umursamayan Doktor ‘ben buraya öldürmeye gelmedim’ deyip iletişim kurmaya çalışıyor. Nestene Bilinci’ne ‘hayır, ben de o savaşta bulundum, sizi kurtaramazdım’ diyor. Doktor hakkında araştırmalar yapan, tarihin farklı anlarında bulunduğunu iddia eden Clive diye bir karakter var. Doktor hakkında bu bölüm itibariyle çok az şey öğreniyoruz, tüm gizemiyle ilgi topluyor.
Bölümdeki diğer karakter hakkında kısaca konuşmak gerekirse. Clive karakteri ilginç yerlere gidebilecek bir karakterdi. Bu bölümde ölmüş olması biraz şaşırtıcı olmuştu açıkçası. Doktora olan takıntısı ilerki bölümlerde güzel maceralara yol açabilirdi. Jackie Tyler karakteri bu bölüm itibariyle çok da derinleşmemiş bir karakter. Kızının iyiliği için bir şeyler yapmaya çalışan, yatak odasına yabancı bir erkek girince onunla flört eden bekar bir anne. Mickey karakteri bu bölüm biraz ezik bir tip olarak çizilmiş. Bununla bir sorunum yok ama bölüm içinde oyunculuğunu en zayıf bulduğum karakter Mickey olmuştu açıkçası. Bölümün sonunda Rose kendisini bırakıp TARDIS’e koşunca, bir daha görmeyeceğimizi düşünmüş ve sevinmiştim. An itibariyle pişmanım.
Bölümün konusu çok da ilgi çekici değildi benim için. İlk izlediğim zamanlarda plastik mankenlerin canlanması fikri bana ucuz gelmişti. Ama tabi ki, o zamanlar Auton’lar hakkında bilgim yoktu. Onun dışında senaryoda bir sıkıntı yoktu. Dünyayı istila edip, enerjilerinden faydalanmaya çalışan bir uzaylı bilinç London Eye’ı verici olarak kullanıp plastik mankenlerle insanlara saldırıyor. Doktor, yeni tanıştığı Rose’un yardımıyla onu yenip dünyayı kurtarıyor. Hikayesi beni çekmese de Rose ve Doktor karakterini çok sevdim ve devam ettim diziye.
Son olarak bu bölümde en çok sevdiğim 2 sahnenin altını çizmek istiyorum. İlk sahne kendini özel sanmaya başlayan Rose’un özel biri olmadığını, herkesin Rose olabileceğini vurgulayan bir sahne. Ben bunu seviyorum.
Rose Doktora ”Bir hata mı yaptım? Neden o plastik şeyler beni takip etti?” diye sorar. Doktor alaycı bir sesle ”Aniden dünya etrafında dönmeye başladı. Bir kazaydı, sen de oradaydın. Hepsi bu.” diye cevap verir.
Diğer sahne Doktorun kim olduğunu anlatmasıyla ilgili bir sahne. Bu sahnenin güzel olmasında büyük pay sahibi olan isimlerden biri de dizinin bestecisi Murray Gold.
Rose TARDIS’e doğru gitmekte olan Doktora ”Sen kimsin?” diye sorar. Doktor durur, arkasını döner ve konuşmaya başlar: ”Dünyanın dönüşü hakkında ne dediğimizi bilmek ister misin? Sizler çocuk iken, size ilk kez dünyanın döndüğünü söylediklerinde inanamazsınız çünkü her şey olması gerektiği yerdedir. Ama ben hissedebiliyorum” Rose’un elinden tutar ve devam eder: ”Dünyanın dönüşünü. Ayaklarımızın altındaki zemin saatte 1000 mil hızında dönüyor. Tüm gezegen güneşin etrafında saatte 67.000 mil hızında hareket ediyor. Bunu hissedebiliyorum. Boşluğa düşüyoruz, sen ve ben. Bu küçücük dünyanın kabuğuna yapışmışız. Eğer bırakırsak…” Rose’un elini bırakır ”İşte bu benim. Şimdi beni unut, Rose Tyler.” Ve benim favori Murray Gold bestem The Doctor’s Theme melodileri eşliğinde TARDIS’e doğru yürümeye başlar
Hoş bir yazı olmuş.Uzun bir aradan sonra bu bölümü düşünmek gerçekten güzeldi.Devamını bekliyorum.
Orkhan Bey merhaba, sizi facebook DWR replikleri grubundan da takip ediyorum yazılarınızı beğenerek okuyorum. İncelemelerinizin devamını diliyorum.